YÜK HAYVANLARI GERÇEĞİNDE YAPTIKLARIMIZ

Mustafa Kemal Atatürk ve Atlar

1. İnönü savaşının nihayetinde Türk ve Yunan orduları savaşın bitiminde birbirinden habersiz olarak karşılaşır.
O kadar yorgundurlar ki askerler gecenin karanlığında birbirlerini tanımazlar bile. Türk ordusundaki Süvari Birliği’ndeki bu hayvanlar tanımıştır düşmanı geçerken. Siz daha iyi bilirsiniz kişnemesi, geri çekilmesi, durması, başını sallaması gibi daha birçok vasıfları olan bu hayvan o zamanlar en büyük yardımcı olmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında da Dumlupınar’da, Büyük Taarruz’da, İnönü savaşlarında bir insandan kıymetlidir at. Niçin? At hem taşıyıcıdır, hem çekicidir, hem yönlendiricidir, hem koruyucudur, hem kollayıcıdır hem de ısıtıcıdır. O kadar güzel varlıklardır ki atlar, Atatürk’ün bu hayvanı sevmemesi düşünülemez. O kadar ilgi ve hayranlık duyduğu bir hayvandır. Bunun yanı sıra çok yakın arkadaşı Fikriye hanıma ilk hediyesi attır ve bu atın adı Zafer dir...19 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal Bandırma vapuruyla Karadeniz’in o dalgalı sularına doğru yola çıkarken yanında 18 tane arkadaşı vardır. Bandırma vapurundaki bu yolculuğa 2 at ve 7 koyun da iştirak etmiştir. O zaman bu gizlidir. Ne padişahın ne damat Ferit’in hiç kimsenin bunlardan haberi yoktur. çok sıkıntılı bir durum olursa, açıkta kalırlarsa koyunlar onun için alınmıştır. Atlar da Sinop’a gelindiğinde şayet Mustafa Kemal’e karşı bir suikast veya faaliyette bulunacak olurlarsa, bu atlardan istifade edeceklerdi.Latife hanımla da evlendiği zaman ilk hediyesi attır. Hatta bu atların İzmir’e gidişini de Mustafa Kemal’in yaveri Salih Bozok sağlamıştır. Ve herkesin bildiği gibi üzerine titrediği en çok değer verdiği atının ismi de Sakarya’dır.Kurtuluş savaşı sırasında, atın çok büyük faydaları olmuş. Taşımasıyla faydası olmuştur. Yol gösterici özellikleriyle de hem kendisini hem de üstündekini en güvenli şekilde gideceği yere götürmek üzere eğitimlidir. Nasıl gidileceğini öğrendiyse mutlaka oradan gider.  Kurtuluş Savaşı Yaz, kış tam 3,5 sene sürmüş. Bu asil hayvan o soğuk günlerde, askerlerimizi nefesiyle vücutlarıyla ısıtmış. Atın dışkısı bile kurutulup yakılmış ve ısınmak için kullanılmış. Bu hayvanın sadece Mustafa Kemal değil, aklı başında herkes tarafından sevilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Kurtuluş savaşının kazanılmasında atın payı çok büyüktür.Sadece atla kendisi ilgilenmemiştir. çevresindeki arkadaşlarını da yönlendirmiştir. Mesela İsmet Paşa da ata çok düşkündür. Hatta Çankaya Köşkü bahçesinde atla uzun gezintileri olduğu söylenir. Salih Bozok, Kılıç Ali, Şükrü Kaya, Kazım Özalp gibi birçok arkadaşı ve dostunun atlara düşkün olması bu yüzdendir. 11 Kasım 1921 Mustafa Kemal şeref locasında Mareşal Fevzi çakmak  ve yabancı devlet temsilcileriyle atyarışlarını izlerken Atatürk akla ve mantığa uygun bir şeyi sevip beğendiği zaman etrafındakilere de aşılardı. Onların da o nimetlere değer verip, onlardan faydalanmalarını sağlardı.

Cumhuriyet’in kurulmasından sonra Atatürk Orman Çiftliği kurulmuştur. Buranın kurulması sadece çiftlik amaçlı değildir. O zaman buraya birçok hayvan alındı ve çiftliğin içinde Ankara Hayvanat Bahçesi kuruldu. Burada atlarında yetiştirildiği bir yer vardı. Daha sonra buranın yönetimini Atatürk’ün manevi kızı Ülkü hanım devralmıştı. O da ata çok düşkündü ve benim arkadaşımdı. Benim onu ziyaretim sırasında çok bakımlı sağlıklı atlar vardı. Bu da gösteriyor ki Atatürk sadece insana değil ona faydalı olabilecek her canlıya çok kıymet vermiştir. Bu bir hayvan olabilir, çiçek olabilir, ağaç olabilir ...İçişleri Bakanı Şükrü Kaya zamanında, Ulus’tan çankaya’ya yeni yol yapılırken 3-4 tane çok büyük ve yaşlı ağaç var. Yolun genişletilmesi için ağaçların kesilmesi gerekiyor ve hatta bir tanesi de kesiliyor. Mustafa Kemal’in ağaç kesildikten sonra bu işten haberi oluyor. Ve Şükrü beye haber göndererek ; ”çocuk, o 3 ağaçta kalacak kesilmeyecek, ne yaparsanız yapın” diye talimat veriyor. Ağaçlardan biri Kuğulu Park’ın dibindeki ağaçtır. Onun içindir ki bu üç ağaç yüzünden Çankaya’ya kavisli bir yol ile çıkılır. Bu yazılı aktarımlar kitaplarında yer alan anlatımlarda olduğu gibi Eriş ÜLGER in,  Atatürk’ün yarış sevgisi hakkındaki
anlatımlarından ve röportajlarından bazı detay alıntılardır...

MODA’nın denize açılan sokaklarından birindeki küçücük bir ev.. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasındaki tabancası, Fikriye’nin intihar ederken kullandığı tabanca (inanılmaz küçüklükte bir tabanca bu, üzerine adının baş harfi işlenmiş), ölürken üzerinde bulunan beyaz geceliği, elinden hiç düşürmediği Nutuk ve sayfaları arasında Fikriye hanımın  verdiği solmuş bir gül, ilkokuldaki Kuran - ı  Kerim’inin kılıfı, yaveri Salih Bozok’un intihar ettiği tabanca, ölüm raporu, Etnoğrafya Müzesi’ne geçici olarak defni hakkında tutanak, TBMM’nin taktığı nişan, günlüğü, telgrafları, kendi el yazısıyla nutku, ipek nar çiçeği rengindeki röpdeşanbırı, iki çift çorabı, devamlı içtiği bir kutu sigarası, pantalonunun kemeri, fotoğraflarından aşina olduğumuz o ünlü deri yeleği, dört madalyası, binlerce fotoğraf ve Atatürk devriyle ilgili sayısız ve eşsiz yerli yabancı gazeteler... Ser verip, sır vermeyen bir ev bu, evsahibi de öyle. Ortalıkta Atatürk’e dair bir ize falan da rastlamıyorsunuz. Arkalara doğru gittikçe birkaç fotoğraf o kadar. Sordukça bir şeyler muhafazalarından çıkıyor. Bu koleksiyona sahip olan kişi  Eriş Ülger bir mimar. Uzun yıllar üst düzey bürokratlık yapmış, Almanya’da, İsviçre’de çalışmış. Ben bir Atatürk arşivcisi olmayı değil fikir sahibi olmayı hedefledim. Bilgisiz fikir olmaz. Atatürk’le ilgili doğru bilgileri bulmaya çalıştım.” diyor...Eriş Ülger ve söze devam ediyorBu anlamda Atatürk yaşarken Avrupalı’nın ona nasıl baktığını da çok merak ettim. Avrupa’daki arşivleri araştırmaya başladığımda Avrupalıların onu 1916’da keşfettiğini anladım. Bir siyasi olarak değil, Jean Jacques Rousseau, Robespierre gibi bir düşünür olduğunu, bizim 1997’de göremediğimizi yani ümmeti ulus haline getireceğini görmüşlerdi diyor Ülger.Atatürk üzerine yedi kitap yazmış. Mütevazı bir bütçeyle 1953’den bu yana, bazen taksitlerle bir araya getirmiş bunları. Çok özel eşyaların bir kısmını Salih Bozok’un oğlu Cemil Bey, bir kısmını da Sabiha Gökçen hediye etmiş. Orijinal fotoğrafları Selahattin Giz’den ve Atatürk’ün askeri fotoğrafçısı Nedim Tengizman’dan almış. Ölüm ve defin tutanağını ise Atatürk’ün doktoru Mim Kemal Öke’nin eşi vermiş. Bu teslimlerin neredeyse tümü noter huzurunda gerçekleştirilmiş.Eriş Ülger şimdiye değin ortaya hiç çıkarmadığı bu hazineyi sergilerken biraz mahçup sanki:  Bunlara sahip olmak değil, fikrine sahip olmak önemli benim için. Ayrıca bunların yerinin evim ve elim değil halkın rahatlıkla ulaşabileceği bir yer olduğunu düşünüyorum. Mustafa Kemal’in tüm kararlarını yalnız aldığına ve hiçbir zaman yardımcısının olmadığına dikkat çeken Ülger, onun çok yalnız bir adam olduğuna da  inanıyor.


Hayvanları da çok severdi özellikle de atları. Birgün yeni doğmuş bir tayla annesini misafirlerin görebilmesi için Çankaya Köşkü’nün salonuna getirtmişti. Atlardan sonra en sevdiği hayvan da köpeklerdi. Foks adını verdiği köpeği, yatağının ucunda uyurdu. Kuşları da çok severdi. Tüm hayvanları sevdiği gibi... Çankaya Köşkü’nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı ve güvercin de beslerdi.


Beslediği ve sevdiği güvercinler tüm dünyada simgeleşti ve bir barış simgesi oldu...

 
Atatürk’ün tüm dünyaya yaydığı mesajındaki
Yurtta Sulh Dünyada Barış sözünün özü gibi...

Mustafa Kemal tüm canlılara bu hassasiyette duyarlı da olan büyük bir önderdi...