VEJETARYEN DÜNYASI

Ahtapotlara Kıymayın Efendiler !

SADECE sebze yiyen ve her türlü hayvansal ürünü yemeyi reddedenlere büyük saygı duyarım.Ama ne yazık ki bu durum, benim bir “vahşi” olmama engel olmuyor. Ben bamya dışında ne bulsam yiyebiliyorum.


Konuyu ahtapotlara getireceğim.


Ege’nin iki kıyısında ahtapot farklı şekilde pişiriliyor.


Türkiye’de ahtapot yakalandıktan sonra iyice dövülür. Kafası ters çevrilip, kayalara çarpa çarpa! Görüntünün çok vahşice olduğunu kabul ediyorum ama bizde ahtapotun “zehri” böyle çıkarılır.


Son zamanlarda daha kötü şeyler de duyuyorum. Minik çamaşır makinelerini önce ayran yapmak için kullandık, şimdi de ahtapotu “hazırlamak” için kullanıyorlarmış. Makineye su koyuyorlar, ahtapotu içine atıyorlar ve çevirip duruyorlar.
Bunlar da yetmiyor, sonra kaynar suya atarlar, fokur okur da kaynatırlar. Sonra ızgara edilir ya da öylece servis edilir, zeytinyağı limon ile.


Bu yüzden de bizde yediğiniz ahtapot ya hamur olur ya da bisiklet tekerleği! Yunan komşularımız farklı bir yol izlerler. Kabul ediyorum, o da vahşi bir yol. Onlar ahtapotu bir tel dolabın içinde ya da bildiğiniz çamaşır ipinde asarak, güneş ve rüzgârın altında bırakırlar. Ahtapot, acı suyundan böyle kurtulur. Sonra da ızgarada bir on dakika kadar çevirirler.


Batılıların “juicy” dedikleri gibi olur, damağınızda hoş bir su bırakır, rakının ya da uzonun yanında iyi gider. Yunan adalarında her yerde bunu iyi yaparlar ama ben Leros’daki Milos’u, yine Leros’taki Katina ve Nikos’un yerini öneririm. Bir de Lipsi’de, limanda meydanın ortasındaki mangalda pişiren bir balıkçı var ki çakısıyla ahtapotun bacağını keser elinize verir, oracıkta ayakta yiyebilirsiniz. Yanında uzo ya da bira da var.


Öte yandan şunu da söylemek zorundayım: Ahtapot dediğimiz canlı, denizlerin en güzel yaratığıdır. Bakmayın tropik denizlerin boyalı balıklarının kasılmalarına. Bir ahtapotu denizin içinde hareket ederken görebilme olanağınız olursa âşık olabilirsiniz. Bir balerin gibidir. Uyumlu, dengeli hareket eder kolları. Aşırıya kaçmaz, süzülür. Kararlı mink adımlar atan bir balerin de olabilir, bir yüz metre koşucusu da. Bir elbise giyecek olsa kesinlikle mavi bir şifonu tercih edeceğine de eminim.


Birkaç dakikalık bir zevk için böyle güzel bir yaratığa bu muameleyi neden reva gördüğümüzü anlamakta zorlanıyorum.
Ama insanlık böyle beslendi yıllarca, bir şey diyemiyorum. Yediğimiz öteki canlılar da kendilerine göre güzeller, bu hesapta.
Vejetaryenlere saygı duyuyorum dememin temel nedeni de budur.


Not: Bence, ahtapottan sonra denizlerin güzellik kraliçesi bizim vatoz dediğimiz, stingray’lerdir. İstanbul’daki akvaryuma gidip, bir seyretmenizi öneririm bu güzelliği. Yaratılanı yaratandan dolayı sevenler, her şeye rağmen sevmedikleri canlıların sayısı azalsın diye özellikle gitsinler!

Mehmet Y. Yılmaz

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18452699.asp

  • Ahtapotlara Kıymayın Efendiler !
  • Ahtapotlara Kıymayın Efendiler !