SOKAK HAYVANLARI GERÇEĞİNDE YAPTIKLARIMIZ

Ölüm Kampları Çözüm Değil

Kamuoyuna,

 

Geçtiğimiz günlerde sokak hayvanlarıyla ilgili saldırı haberleri ve yaklaşan yerel seçimlerle birlikte ölüm kampları tekrar ülke gündemine geldi.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan sokaklardan köpeklerin toplatılacağına dair bir demeç verdi ve 12. Kalkınma Planına işaret etti.

 

Planda yer alan ilgili maddeler şöyle:

 

“957. Sahipsiz hayvanların şehir hayatını olumsuz etkilemeyecek şekilde yerel yönetimlerin daha etkin çalışmasını sağlayacak uygulamalar hayata geçirilecektir.

 

957.1. Yerel yönetimlerin şehirlerdeki sahipsiz hayvanların sağlık, beslenme ve barınma ihtiyaçlarına yönelik faaliyetlerinde birlik modeli dâhil alternatif yöntemler geliştirilerek bu çerçevedeki projeleri desteklenecektir.”

 

Ardından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan kısırlaştırma ile baş edemediklerine ve sahipsiz hayvanların toplatılması gerektiğine yönelik talihsiz bir açıklama geldi.

 

Bu açıklamalar yürürlükteki kanunlar ile çelişiyor.

 

1994 yılında teklif edilen ve 2004 yılında kanunlaşan 5199 sayılı Yasa, sokak hayvanlarının kısırlaştırılıp aşılandıktan sonra alındığı yere bırakılmasını emrediyor.

 

6. madde ile getirilen bu hükmün bilimsel bir altyapısı var. Yıllardır zehirlenen, dağ başlarına atılıp birbirini parçalamasına göz yumulan sokak köpeklerinin popülasyonu bu insanlık dışı yöntemlerle kontrol altına alınamadı. Çünkü sokak köpekleri sürüler hâlinde yaşar ve bulundukları alanı koruma özelliğine sahiptirler yani dışarıdan başka köpeklerin o alana girmesine izin vermezler. Bir alanda köpekler kısırlaştırıldığında artık üreyemeyecekleri ve çevreden köpek girmesine de izin vermeyecekleri için nüfus kontrol altına alınır, bir süre sonra da tamamen yok olur.

 

Zira sokak köpeklerinin ömrü çok uzun değildir, trafik kazaları, insan şiddeti, hastalıklar, yetersiz beslenme, olumsuz hava koşulları vs, kısaca şehir hayatının getirdiği birçok olumsuz etmen sebebiyle ömürleri ortalama beş yıldır. Eğer bugüne kadar bu kanun tam anlamıyla hayata geçirilebilseydi ve hayvan hakları savunucularının ısrarla üzerinde durduğu gibi hayvan ticareti bir müddet yasaklansa ve toplum bakımevlerinden, sokaklardan hayvan sahiplenmeye yönlendirilseydi bu problem yıllar önce çözülmüştü.

 

Oysaki belediyeler eş zamanlı ve etkin bir kısırlaştırma yapmayıp sorumlu oldukları sokak köpeklerini bir diğer belediyenin sınırları içine atarak, (kısırlaştırma yapmayan belediyeler kısırlaştırma yapan belediyelerin sınırlarına atıyor genelde köpekleri) “köpekleri doğaya salıyoruz” gibi gerçeklikten uzak argümanların arkasına sığınarak bu sorunun büyümesine sebep oldu.

 

Köpekler insanların çıkarları doğrultusunda yüzlerce yıldır evcilleştirilmiş, bekçi köpeği, çoban köpeği, koruma köpeği olarak veya engelli bireylere eşlik etmek üzere eğitilmiş ve insana bağımlı hâle gelmiştir. Dolayısıyla avlanma yeteneğini yitiren bu hayvanlar doğada tek başlarına hayatta kalamadıkları için şehir dışına atıldıklarında açlıktan birbirini parçalayarak ölmektedir. Şehirde boş kalan alanlara ise çevreden başka köpekler yerleşmekte, daha rahat beslenme ve üreme imkânı buldukları için nüfus hızla eski sayısına ulaşmaktadır. Buna vakum etkisi denir ve 5199 sayılı Kanun’daki 6. maddenin varlık sebebi budur.

 

Belediyeler kaynaklarını ranta, gösterişe, lüzumsuz harcamalara ayırmasa ellerinde yeterli imkân var. Üstelik bu kısırlaştırma işlemi için gereken masraf, sadece ilk birkaç yıl külfet çekildikten sonra popülasyon kontrol altına alındıktan sonra sonraki yıllarda hızla azalacaktır. Sadece belediye veterinerleri değil, Tarım Bakanlığı bünyesinde istihdam edilen birçok veteriner bu konuda eğitilip belli teşviklerle belediyelerle eş güdüm hâlinde kısırlaştırma çalışmalarına kanalize edilebilirdi.

 

Bu konuda HAYTAP olarak elimizi taşın altına koyduk ve yıllardır gönüllü veteriner hekimlerimizle yaptığımız saha çalışmalarıyla binlerce hayvanı kısırlaştırdık. Belediye veteriner hekimlerine “iğne deliği” denen ve hayvanın çok hızla iyileşmesini sağlayan operasyon yöntemleri hakkında eğitimler verdik. Dün olduğu gibi bugün de belediyelerle her türlü iş birliğine hazırız.

 

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mahsur Yavaş kısırlaştırma ile bu sorunla baş edemediklerini ifade etti. ABB performans raporlarından öğrendiğimiz kadarıyla, 2020’de kısırlaştırmanın toplam harcamasının 61 katı kadar para müteahhitte köpek ölüm kampı yapım işi olarak veriliyor.

Kaynak Linki = https://www.muhalif.com.tr/makale/sokak-hayvanlari-candir-2906

 

Demek ki mesele bir kaynak sorunu da değil.

Partisi fark etmeksizin birçok siyasiden yürürlükteki kanunların yetersiz kaldığına dair açıklamalar duyuyuoruz. Gerçekten kanunlar mı yetersiz, kanunların hayata geçirilmesi noktasında belediyeler mi yetersiz? Cevabını biz verelim: İkisi de.

Birincisi, belediyeler üzerlerine düşen görevi yerine getirmeyip yeterince kısırlaştırma yapmadılar. Sayıları artıp sürüleşen köpekler (hele bir de aç ve şiddet gördüyse, kısır değilse, yavruları varsa) agresyon davranışları gösterdi. Dolayısıyla sokaklardaki köpek saldırıları ve akabinde zehirleme olayları devam etti.

Kanunun eksikliğine gelince, hayvan hakları savunucuları ve konunun uzmanı bilim insanları yıllarca hükûmete hayvan ticaretinin yasaklanması için yoğun baskı yaptı ve maalesef bu çağrılar karşılıksız kaldı. Son çıkan kanunla pet shoplarda hayvanların fiziki olarak bulundurulmasını yasaklandı ama pet shoplardaki satışın kataloglar üzerinden devam etmesi sağlandı. Oysaki sorun sadece hayvanların pet shop denen evcil hayvan dükkânlarında kötü koşullar altında tutulması değil, toplum sağlığı, hayvan sağlığı ve şehir ekosistemindeki dengenin korunması için sahipsiz hayvan popülasyonunun kontrol altına alınmasıydı. Aynı şekilde üretim çiftlikleri ve merdivan altı üretimleri, satışları tam gaz devam etti. Bu koşullar altında belediyeler yeterli kısırlaştırmayı yapsa bile nüfusu kontrol etmek mümkün değildi.

İstatistikler göstermektedir ki yüksek meblağlar ödenerek pet shoplardan alınan köpeklerin büyük kısmı bir süre sonra sokağa terk edilmekte ve bu hayvanlar çiftleşip üreyerek sokak hayvanı nüfusunu oluşturmakta. Bir çift köpekten 6 yılda 60 bin köpeğin ürediği düşünüldüğünde hayvan ticaretini yasaklamanın önemi ortaya çıkıyor. Zengin semtlerde karne hediyesi olarak alınan ve sahiplerinin hevesleri geçtikten sonra sokağa terk edilen bu hayvanların üremesiyle sokaklar köpeklerle dolup taşıyor ve gün sonunda olan, yoksul mahallelerde okula gitmek için boş arazilerden yürüyerek geçmek zorunda kalan çocuklara oluyor. Yetkililerin tedbirsizliği sonucu zenginin çocuğunun şımarıklığı yoksulun çocuğunu vurdu, ceza ise hayvanlara kesildi: “Hayvanlar dev beton barınaklara tıkılsın, sahiplenilmeyen uyutulsun”

Bu sorunun iç yüzünü bilmeyen vatandaşların bir kısmı yaşadıkları korku sebebiyle bütün köpeklerin toplatılmasını talep etmektedir. Bunun da sakıncalı bir yaklaşım olduğunu belirtmekte fayda var. Söz konusu hayvanlar olduğunda insanlar kendileri bu hayvanları evcilleştirip şehir hayatına sokmalarına veya sorumsuzca terk edip nüfus patlaması yaratmalarına rağmen bu günahın bedeli hayvanlara ödetilmek istenmektedir. En adil çözümün yalnızca saldırganlık gösteren köpeklerin toplatılması olduğu aşikârdır. Lakin belediye görevlileri saldırgan hayvanları toplamakta zorlandıkları için her köpek saldırısı olayından sonra göstermelik olarak kısırlaştırılmış, uysal, yaşlı hayvanları toplamaktadır. Bu kez de mahalleliyle arasında bir sevgi bağı olan bu hayvanların toplanıp götürülmesi hayvanseverler arasında infiale yol açmaktadır. Önümüzdeki günler bu bakımdan büyük toplumsal olaylara gebe olacak gibi görünmektedir.

Sonuç itibarıyla yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir:

1- Ölüm projesi derhal iptal edilmeli, saldırganlık gösteren sürü liderleri sokaklardan bir an önce toplatılmalı, rehabilite edilmek üzere bakımevlerine götürülmelidir.


2- Evcil hayvanlar bir ticari meta olmaktan çıkarılmalı, hayvan satışına çok ciddi yaptırımlar uygulanmalı ve hayvan ticareti popülasyon kontrol altına alınana kadar yasaklanmalıdır.


3- Vatandaşlar belediye bakım evlerinden ve sokaklardan hayvan evlat edinmeye teşvik edilmeli, sahiplendirilen her hayvan sahibine kısırlaştırılarak ve çiplenerek verilmelidir. Terk eden kişilere de çipteki kayıtlar üzerinden ulaşılarak ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.


4- 81 ilde, taşra da dâhil olmak üzere eş zamanlı kısırlaştırma seferberliği başlatılmalı, Tarım Bakanlığı, belediyeler ve gönüllüler iş birliği içinde çalışmalıdır.


5- Devleti yönetenlerin, yerel yöneticilerin ülke kaynaklarını müteahhitlere değil, halkın hizmetine sunması, toplum sağlığına yönelik politikaları merkezî planlama ile bilimin ve vicdanın ışığında, insanların ve hayvanların yaşam hakkının eşitliğini göz önünde bulundurarak üretmesi gerekir.

 

HAYTAP

Hayvan Hakları Federasyonu