BEKİR COŞKUN KÖŞESİ

Kafes...

Ne yazık ki bizim küçük serçe uçamıyor, kafeste kaldı...

 

Onun öyküsünü Kanal D ile Kanal 6 haber bültenlerinde verdiler... Acımasız gözükmesine karşın, aslında yufka sevecen-yürekli olan Uğur Dündar telefonla arayarak serçenin hikâyesini seyircilerine ulaştırdı...

 

Kanal 6'da Serkan Oral'ın yazdığı metin, serçeden çok hepimizi anlatıyordu...

 

Ben yıllardır neler yazmıştım da, kimse tınmadı... Büyük siyasetler, büyük büyük devlet adamları, büyük laflar, büyük ahkâm kesmeler...

 

‘‘Tık'' yok...

 

Bir küçük serçe yavrusu neler yaptı...

 

O uçamıyor...

 

Camı açıp, pervazlara ekmek kırıntıları koyup, hiç olmazsa arkadaşlarının onun yanına gelmelerini sağlıyoruz... Sonra onlar uçuyor, bizimki başını yana yatırıp, küçük gözleri ile onların arkasından öyle bakıyor...

 

Sevgili eşim, kafesi elime tutuşturup ‘‘Gezdir...'' diyor... İlk defa kuş gezdiriliyordur... Onun mutlu olacağını bilse, panel ve seminerlere dahi götürecek...

 

*

 

Gittiğimiz yemekteki o kilolu hanım, ‘‘Ben aslında çevreciyim... Serçeler gibisi yok...'' dedi...

 

‘‘Demek hayvanları seviyorsunuz?..''

 

Önündeki piliç budunun yarısını götürerek:

 

‘‘Tabi ki... Nasıl da kıyıyorlar hayvanlara... Ben hiç kıyamam o canım şeylere...''

 

‘‘Ya tavşanları?..''

 

‘‘Zavallı, onların da kanatları yok...''

 

Bu kez tavşanların kanatları olmadığına hüzünlendik...

 

‘‘En çok neyi seversiniz?..''

 

‘‘Doğrusu hepsini... Hani o kuyruğu olanlar neydi?..''

 

(Bilmiyorum, kuyruğu olmayan hayvanın olmadığını biliyor muydunuz?..)

 

‘‘Nasıl bir şey?... Kuş, kuzu, kurt, leylek, kedi, sincap, kanarya, tilki?...'

 

‘‘Tilki''yi tanıdı:

 

‘‘Modası geçti...''

 

‘‘Neyin?..''

 

‘‘Tilkinin...''

 

*

 

Elimde kafes...

 

Bence herkesin bir kafesi vardır...

 

Kimimiz bir kafesin içinde...

 

Kimi zaman kafes bizim içimizde...

 

Çıkmak isteriz, boşuna...