İDARİ MAKAMLARA BAŞVURULARIMIZ

Gümrük Müsteşarlığına Kaçak Hayvan Girişinin Önlenmesi İçin Verilen Dilekçe

Gümrük Müsteşarlığı

Gümrükler Genel Müdürlüğü

Ulus Ankara

Konu: 5607 sayılı yasaya aykırı olarak özellikle Doğu Avrupa ülkelerinden kaçak olarak sokulan ev ve süs hayvanlarının girişinin önlenmesi ile ilgili denetimlerin artırılmasına dair istemlerimiz, tespitlerimiz ve çözüm önerilerimiz hakkında.

Sayın Genel Müdürüm,

Aşağıdaki uzun yazı ülkemizde uzun yıllardır kanayan bir yara olarak devam eden bir dram için bilinmeyen bir dünyanın gözler önüne serilmesi için bir hukukçunun gözünden sizlere yardımcı olması ve çözüm önerileri ile kaleme alınmıştır.

Sayın Genel Müdür, bildiğiniz üzere 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ülkemize gümrük muamelesine tabi olmayan her türlü malın giriş ve çıkışını yasaklamaktadır. Özellikle kaçak eşyayı bir yerden bir yere nakletmek gerek para cezası gerekse hapis cezası ile yaptırıma tabi kılınmıştır.

Oysa mevcut yasaların uygulanabilirliği malumunuz olduğu üzere onları uygulayacak olan makamların konuya hassasiyeti ve konuyu algılayabilmeleri ile doğru orantılıdır.

Ülkemizde maalesef ciddi oranda yaşanan sokak hayvanı problemi zaman zaman hemen idari makamlar tarafından maalesef zehirlenmelere, toplu itlaflara kadar varabilmekte zaman zaman da bunların barınak adı verilen Nazi kampını andıran yerlerde yaşamalarına neden olmaktadır. Tüm bunların kökenlerinden birisi de bunu adeta geçim kaynağı olarak sağlayan Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan, ekonomik geliri son derece düşük yabancı turistler tarafından yapıldığıdır. Bu iş o hadde varmıştır ki, her gelen Türkiye’de satmak için kendi ülkesinde çok düşük maliyetlere üretmekte, yanında en az 9-10 ev ve süs hayvanını (kedi köpek kuş vs.) beraberinde ve çok kötü koşullarda yurda sokmakta, 20-30 dolara ürettikleri bu hayvanları Türkiye’ye soktuktan sonra menşei şahadetnamesiz, sağlık kontrolleri eksik, KDV’siz bir şekilde petshoplarda üretim bedelinin en az 10-20 katına satmaktadırlar. Bu durum ise kendilerine bir çeşit Türkiye seyahatini bedavaya getirdiği gibi ülkedeki bu işle uğraşan belediyeleri, gönüllü dernekleri sokak hayvanı problemi ile baş başa bırakmaktadır.

Sayın Genel Müdürüm, bildiğiniz üzere bugün hiçbir Avrupa ülkesine değil kolay kolay eşya sokmak, insan olarak gitmek birçok bürokrasiye tabiidir. (vize, pasaport vs.) Oysa bu kişiler bunu gümrüklerimizdeki denetimin yetersiz ve bilinçsiz olması nedeniyle adeta ellerini kollarını sallayarak sokmakta, tesadüf eseri yakalanmakta daha sonra da çok kolayca serbest bırakılmaktadırlar.

Çarpıcı örnekler durumun belki insan sağlığı boyutundaki tehlike kısmını da gözler önüne sermektedir. Örneğin şu son bir saat içinde yurda giren bir çift köpekten 6 yılda ortalama kaç köpek ürer eğer kontrol etmezseniz biliyor musunuz? Tam 60 bin adet. Her yer köpek ve kedilerle dolabiliyor. Bunun çözümü ise itlaf mı? Toplu zehirleme ya da vurarak kent ortasında katliam mı yapmak? Siz zaten öldürmeye başladığınız zaman doğa yasası gereği onlar bir batında 4-5 tane yavru yapacaksa kendi türünü korumak için bu sefer bir batında 10-12 tane bile yavru doğurabiliyor. Yani itlaf da etseniz, barınağa da tıksanız, onlara zulüm de yapsanız, yurtdışına da yollasanız, hayırsız adalarda atalarımızın yaptığı gibi oralara atıp aç da bırakıp birbirlerine parçalatsanız sorunu çözemiyorsunuz. Kaldı ki bu durumlar çözüm olsaydı biz belki bu eğitime katkısı olsun 7’sinden 70’ine herkes bilgilensin gözlerini kapamasın diye bu dergiyi bile çıkarmazdık değil mi? Bu yavrucaklar, bu masum canlara gözlerimizi kapamaz zorunda kalmaz içimizdeki merhamet duyguları bu kadar yoğun olmazdı.

6 yılda 60 bin hayvancağız ya sokaklarda, barınaklarda trafik kazalarında öldü ve/veya ciddi şekilde yaralandı ya da itlaf ekiplerinin zehirli iğneleri karşısında can verdi. Kısırlaştırma bile hem emek hem de maliyet açısından bu kadar sayı ile başa çıkamaz. Altı üstü iki kedi köpeği kısırlaştırmamanın ulaştığı rakamın korkunçluğunu size bir kez daha vurguluyorum. Tam 60 bin!

Çözüm Önerimiz

Bu yazıda amacımız asla üzülmek şikâyet etmek ağlama duvarı olarak birbirimize dertlerimizi anlatmak değil. Amacımız çözümü de göstermek.

Türkiye’ye kaçak yollardan (yani ithal edilen) getirilen yavru köpekler, petshoplarda 200 ila 1000 dolara satılsa da, hızla üremesi sonucu bir süre sonra sokak köpeğine dönüşmektedirler. Bu canların maliyeti ise özellikle bunları eski doğu bloku ülkelerinden getiren beş parasız, pulsuz sayesinde büyük bir ticarete dönüşmüş durumdadır. Bir başka deyişle, bunların maliyeti daha önceden de belirtildiği üzere getirenlere maliyeti ortalama 10-20 dolar arasında ama bu köpekler petshoplara girdiğinde en az 200-300 dolardan başlayan fiyatlarla satılmaktadır. Üstelik bu yavru canlar poşetler içinde, havasız ortamlarda çoğu zaman sesleri çıkmasın diye bayıltılarak yurda kaçak olarak sokulmaktadır. Petshoplara geldiğinde ise bu köpekler zaten yavru olmalarının getirmiş olduğu sevimlilikle hemen talep bulmaktadır. Kaçakçılığın men ve takibine dair yasanın 14. maddesi bu konuda sert hükümler getirmiş olmasına rağmen, denetimlerin ne kadar etkisiz kaldığının kanıtı, barınaklar içinde bulunan sayıları binleri bulan cins hayvanlardır. Yani barınaklarda artık bildiğimiz klasik sokak havyanı yerini cins hayvanlar almaktadır.

Petshoplara ucuz fiyata giren ancak satılamayan yavrular zaten sokaklarda ya da barınaklardadır. Satılanları da terk edilmişliğin acı yüzü nedeniyle benzer akıbet bekliyor. İsviçre Alplerinde yaşaması gereken St. Bernard köpeği 45 derece sıcakta Marmaris’te Sokak köpeği olmuştur.

Öte yandan Türkiye’de birçok hayvan barınağı ölüm kampı haline gelmiş durumdadır. Sizi tedirgin etmemek için bunların fotoğraflarını yollamıyorum. Ama herhangi bir web sitesinden yıllardır yaşanan bu trajediyi bulabilirsiniz, olayın anlattıklarımızdan çok daha vahim boyutta olduğunu gözlemleyebilirsiniz.

Bu hayvanları barınak denilen bu ortamlarda tutarak zaten yaşamaya mahkûm ediyoruz. Bunu hangi merhamet kabul edebilir? Hangi vicdan, gözleri kapalı hayatta yaşayarak günlük yaşamına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilir? Birileri nasıl olsa bu işi çözer diye kendini kandırabilir? Bu köpek sonradan ne yapar, ne eder? Sakatlandığında ilacını kim verir? Kim bir daha sahiplenir diye düşünmek yok.

Buyurun size işkenceye, itlafa hazır, kuduz vb. hastalıkların yayılmasına ve insan sağlığını tehdit edebilecek 60 bin tane cins sokak köpeği…

Biz HAYTAP olarak bu durumun farkında olan diğer birçok derneğin de desteğini alarak bu yazıyı kaleme almaya karar verdik. Çünkü bu durumu biz gönüllüler sizlere anlatamadığımız sürece bu dramın farkına varılmasının, çözüm mekanizmalarının işlememesinin de mümkün olmadığı kanısındayız.

Tabii bu işin sadece yasa değişikliği ile olmasının da çözüm olmadığını, yasadan önce tasa olması gerektiğini bu işten, yani bu kanlı ve acımasız kapitalist ticaretten para kazanan, ekmek yiyen (!) bir o kadar da insan var. Parasını kazandıktan ve yavru zevkini tadan insanlarımız oldukça da bunun önüne geçmek olası değil. Ancak denetimler sıklaştırılıp ilgili personel eğitilirse belki uzun vadede kendisine zarar verebilecek bir kuduzun, bir ısırılma olayının ya da trajik bir hayvan zehirlenmesine şahit olma olayının önüne ancak böyle geçilecektir. Denetimin sıklaştırılması, bu işin Türkiye’de adeta tutmadığı, artık işlemediği imajını ve haberini de hemen bu ülkelere zaten ulaştıracaktır.

Bir diğer değişle, siz nasıl yurtdışına istediğiniz miktarda hayvanı götüremiyorsanız bu ticaretin bu aşamaya gelmesine neden olan gümrüklerde çalışan görevlilerin de, denetimlerini sıklaştırmamaları, gümrük mevzuatına aykırı kaçak ticaret bu işin bilinmesi nedeniyle adeta ülkemizde körüklenmiş durumda ve onların üretmesine ve satmalarına izin verdikleri bu canlar sayesinde bu hanımefendilerin (!) bir iki haftalık İstanbul – Antalya tatilleri de bedavaya bile gelmektedir. Nasıl olsa İstanbul’da Eminönü, Laleli, Surdibi gibi yerler sağ olsun zabıtalarca o kadar işleri varken “bir de itle köpekle mi uğraşacağız bu sıcakta” diye denetlenmemektedir.

Maalesef bu ticari döngü ciddi bir sektör haline gelmiş durumdadır. 1918 sayılı yasa kaçak hayvan ticaretini engelleyememektedir, yaptırımları gerçek anlamıyla yerini bulmamaktadır. Ölüm kampı haline gelen hayvan barınaklarıyla, kısırlaştırmayla, zehirleyerek, itlaf ederek de sorun çözülmesi mümkün değildir.

Oysa göz olanı beyin olacağı görür.

Sayın Genel Müdürüm,

Musluk tepeden akıyor ama biz aşağısını temizlemeye çalışıyoruz. Yani bu durumda musluğu kesmemiz gerekirken bizler herkes için önemli olan bu konuyu bile yetkili ilgililere ancak ilgisiz yetkililere anlatmaya çalışırken hala çılgın hayvansever önyargısını yıkmak için uğraşıyoruz. Bilgisiz ilgililer ile ilgili bilgisizler de bu çözüm de yer almayınca sorunların da bir parçası oluyorlar. 4926 sayılı yasanın özellikle 5. maddesinin “teşekkül” hükümlerinin uygulanıp, bu işi yurtdışı ile bağlantılı organize ve örgütlü yapan kişilerin ve şirketlerin ceza alması ve cezaların caydırıcı olması gerekir. Dava açıldığında özellikle bu korkunç pazarın bireysel suçla cezalandırılması olarak değil, kamu sağlığını tehdit eder olarak algılanması gerekirse ciddi hapis cezası gerektiren bununla ilgili hatta 6. maddenin uygulanması ve davaların bu yönde açılması gerekir diye düşünüyoruz.

Sayın Genel Müdürüm, aşağıda sadece benim imzam olsa da Türkiye’de binlerce can ve yüzlerce dernek adına bu imzayı atıyorum. Konuyla ilgili müsteşarlığın ya da bakanlığın konuyla ilgili genelge çıkararak uygulamaya koymasını da rica ediyoruz..

Konu hakkında acil yardımlarınızı ve duyarlığınızı bekliyoruz.

İstanbul, 05.04.2007

Av. Ahmet Kemal ŞENPOLAT

EK 1: Tarım bakanlığının konu hakkındaki bilgilendirme yazısı

EK 2: Hâlihazırdaki Türkiye’deki dram içeren hayvan bakımevlerinin fotoğrafları

Sınırlarımızdan Türkiye’ye giren kaçak ev ve süs hayvanlarının girişinin önlenmesi için HAYTAP olarak Gümrük Müsteşarlığına 6 Nisan 2007 tarihinde verilen bu dilekçeyi, Müsteşarlık, yaklaşık bir ay kadar sonra uygun bulup, kendi yaptırmış olduğumuz afişlerin tüm sınır kapılarına dağıtılmasına karar verdi. Bugün sınır kapılarında dikkatli olarak bakarsanız aşağıdaki yazı üzerine Romence, Bulgarca, Rusça ve Türkçe olarak hazırlamış olduğumuz afişe ait yazıların asılmış olduğunu göreceksiniz.


Sınırlarımızdan Türkiye’ye giren kaçak ev ve süs hayvanlarının girişinin önlenmesi için HAYTAP olarak Gümrük Müsteşarlığına 6 Nisan 2007 tarihinde verilen bu dilekçeyi , Müsteşarlık , yaklaşık bir ay kadar sonra  uygun bulup , kendi yaptırmış olduğumuz afişlerin tüm sınır kapılarına dağıtılmasına karar verdi. Bugün sınır kapılarında dikkatli olarak bakarsanız aşağıdaki yazı üzerine romence , bulgarca , rusça ve türkçe olarak hazırlamış olduğumuz afişe ait yazıların asılmış olduğunu göreceksiniz.

  • Gümrük Müsteşarlığına Kaçak Hayvan Girişinin Önlenmesi İçin Verilen Dilekçe
  • Gümrük Müsteşarlığına Kaçak Hayvan Girişinin Önlenmesi İçin Verilen Dilekçe
  • Gümrük Müsteşarlığına Kaçak Hayvan Girişinin Önlenmesi İçin Verilen Dilekçe
  • Gümrük Müsteşarlığına Kaçak Hayvan Girişinin Önlenmesi İçin Verilen Dilekçe
  • Gümrük Müsteşarlığına Kaçak Hayvan Girişinin Önlenmesi İçin Verilen Dilekçe