DON KİŞOT’UN KÖŞESİ

Hayvan Tahliyesine Ret Veren Mahkeme Kararına Sevinelim mi?

Mahkemelere ev hayvanlarının tahliyesi için açılan davalarda adeta standarta dönüşmüş olan uygulama, tapudan apartman yönetim planının getirtilerek orada yasak hüküm olup olmasına göre değişmektedir.

Apartmanda bulunan tüm kat malikleri toplanıp hayvandan şikayet etmediklerini yazılı olarak beyan etseler ya da tanık olarak ifade verseler bile, yıllar önce tapuya bir şekilde dercedilmiş apartman yönetim planının bu yasağını aşamamaktadırlar. Bir diğer değişle, apartman ya da site yönetim planında kimi durumlarda kedi, köpek, tavuk, keçi vs. gibi hayvan beslenemez ibarelerinin bulunması, mahkemelerin bu kadar kolay tahliyeye karar vermelerine neden olmaktadır.

Halbuki naçizane görüşüm, sulh hukuk mahkemelerinin ve Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin doğrudan bu maddeye bakarak karar vermelerinin, vicdani ve hakkaniyete uygun olmadığıdır. Çünkü orada belirtilen yasak maddesi, ev ve süs hayvanı olmayan yabani ya da çiftlik hayvanları içindir. Düşünün ki evinde tavuk besleyenler, inek besleyenler hatta yabani hayvan besleyenler vardır. Bu maddeyi evinde kuş, kedi, akvaryum balığı besleyenlere kadar teşmil etmek isteyen ve bu nedenle komşusunu sırf bu yumuşak karnı nedeniyle tahliyeye zorlamak isteyenler kanunun arkasından dolanmaktadır. Dini inanışı nedeniyle ya da aşırı temizlik hastalığı olan kişi, hayvana karşı olduğunu söyleyemeyen kişi, örneğin yıllar önce tapuya konulmuş bu yasak maddesini sevmediği komşusunun önüne mahkemede delil olarak sunar, bu yasak maddesini kendi çıkarları için kullanmaktadır. Açıkçası kimse de yüz binlerce dolar verip ev satın alırken tapudaki yönetim planını detaylı olarak inceleyip bakmaz. Çünkü ileride böyle bir maddenin koz olarak aleyhine kullanılacağını da öngöremez. Mahkemeler de maalesef buradaki hayvan beslenemez yasağını çok geniş ve sert olarak yorumlamaktadır. Sesi soluğu çıkmayan bir felçli kedinin, hiçbir komşuya rahatsızlık vermeyen köpeğin, astım hastalığına neden olduğu kesin bile olmayan bir kanaryanın evden tahliyesi, sadece bu yasak var diye bir tavuk, koyun, inek gibi çiftlik hayvanları ya da piton yılanı, timsah gibi yabanıl hayatta yaşaması gerekli bir hayvanlarla değerlendirilmesi mümkün müdür?

Eskişehir Sulh Hukuk Mahkemelerince kat mülkiyetine dayalı olarak verilmesi gerekli karar, toplu yapı yönetim olmamasından dolayı, görev sorunu nedeniyle asliye hukuk mahkemesinde görülmüştür. Yani Kat Mülkiyeti Yasası’nın uygulanabilirliğini denetleyen Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin sert yorumu nedeniyle, bu mahkeme kararının gerekçesi denetimden çıkmış gözükmektedir. Çünkü dava temyiz aşamasında Yargıtay’ın 18. Hukuk Dairesi’ne gitmeyecek başka bir daireye gidecektir. Bu güzel gerekçe ise okunmayacaktır.

Halbuki hayvan besleyen kişilerin yaşadığı sorunlar ülkenin büyük kısmının toplu yapı yönetimine ya da apartman yönetim planına bağlı olduğunu düşündüğümüzde hepsi Yargıtay 18. Hukuk Dairesi denetiminden geçmekte ve sulh hukuk mahkemeleri de kararları bozulmasın diye yasak maddesini görür görmez hayvanların zarar verip vermediğine bakmaksızın tahliye etmektedir. Mevcut kararda, sitede henüz toplu yapı yönetimine geçilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle uyuşmazlıkta Kat Mülkiyeti Kanunu’nun hükümlerinin değil, genel hükümlerin uygulanması gerektiğinden yargılama asliye hukuk mahkemesi tarafından genel hükümler çerçevesinde yapılmış, Kat Mülkiyeti Yasası uygulanmamıştır.

Bizim HAYTAP olarak Meclis’e sunduğumuz ama kabul edilmeyen yasa teklifi maddesindeki şu hüküm yasalaşmış olsaydı, aslında hepimiz rahatlayacaktık:

Apartman ya da site yönetim planında hayvan beslenemeyeceğine dair yasak hüküm olsa bile, hayvanın zarar verdiği mahkeme kararı ile tesbit edilemiyorsa tahliye kararı verilemez.

Böyle bir madde olmadığı için sulh hukuk mahkemeleri maalesef hayvanların zarar verme koşulunu öncelikle dikkate almaksızın, hayvan kimseye zarar vermeyen bir hayvan olsa bile, tahliye kararı vermeye, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi bu acımasız tahliye kararını onaylamaya devam edecek gözükmektedir.

Maalesef sevinilen bir emsal karar değil, münferit bir mücadelenin başarı öyküsü olmalıdır.