DON KİŞOT’UN KÖŞESİ

Türkiye ‘de Neden Kimse 2. El Hayvan Sahiplenmez?

Arada üç beş istisna vardır ve ben sahiplendim diye söyleyebilir. Bakımevinden de sahiplenen vardır. Fakat Türkiye coğrafyasının büyüklüğü içinde istisnai olan bu insanlar okyanusta damla gibidir.

Bilineni tekrar korkmadan ifade edeyim Türkiye’de kültürel olarak kullanılmış malı sahiplenme oranı çok düşüktür. Herkes yeniyi genci körpe olanı tercih eder

İcradan hacizli mal kurnaz tipler dışında alınmaz , ya da Japonya'daki gibi 200 yıllık ev eşyalarında oturmak , İskandinav ülkelerindeki gibi deden nineden kalma eşyalarla övünç duyup tasarruflu olmak bizim ülkede kabul edilir değer değildir. Kimsede olmayan tarihi değerler , antik kentler Anadoludadır  , yabancılar  yurtdışından bunları görmek için gelir , biz de eğer moda trend akımın bir parçası değilse kimse ne müzelere gider ne tarihi yerlere ilgi gösterir. Gıcır gıcır bir avm 2bin yıllık tarihi bir tiyatrodan daha makbuldür. Suç değil bu tabi. Ama bizim son 30 -40 yıllık kültürümüz böyle oluşmuştur.

 

Bizde ilgi gösterilmeyen bir şey daha vardır belki bilmezsiniz. Kimse Çocuk Esirgeme Kurumundan örneğin 10 -15 yaşın üstünde  çocuk evlat edinmek de istemez. Herkes cami önüne bırakılmış bir yaşın altında bebek olsun diye yıllarca sıra bekler. Çoğu kimse çikolata renkli çocuk ya da engelli bir çocuk da evlat edineyim demez. Hatta Afrika'ya gidip çocuk sahiplenen var mıdır bugüne kadar hiç  görmedim. Çünkü kültürümüzün bir parçası değildir böylesi

 

Ama başka kültürler sakat çocuğu da , büluğ yaşına gelmiş 15 yaşında bir çocuğu da sahiplenir. Hatta bir Amerikalı nın Kanadalının kendi ülkesinde yetim çocuk olmasına rağmen , inadına gidip Hindistan'dan Kenya'dan bir çocuk sahiplenmesi çok normaldir.

 

Aynı kültürün devamı olarak konuyu şuraya getirmek istiyorum aslında :  Bizim ülkemizde kaç kişi üç bacaklı bir kedi ya da sakat ve hele cins olmayan bir köpek  sahiplenmiştir ? Sahipleneceği köpeğin mutlaka internette “ çok zeki , dünyanın bilmem ne yarışmasında birincilikleri var , oyuncu , çocuklarla arkadaş , son derece biat eden , dövüşçü , bakımevi yüzü görmemiş sahip değiştirmemiş vs vs vs “ gibi sıfatlarının olması gerekir. Yani bizde hayvanlar da herşey gibi kartvizittir.

Buna rağmen içimizdeki ırkçı dürtüleri de biraz kaşıyarak bir yabancıyı kıskanmayı da elimizde olmadan ikrar ederiz :

“O Hollandalının kendi ülkesinde köpek mi yokmuş burada Ağrıdaki üç bacaklı köpeği alıyor . İspanyol önce kendi ülkesindeki boğaları kurtarsın da sonra İzmir' deki köpeği sahiplensin. Kanadalılar fokları öldürmüyor muydu ? Onları kurtarmadan ne yapacakmış bizim sokaktaki kimsenin bakmadığı üç bacaklı köpeği ? Mutlaka ya deneye götürüyordur ya genelevde pazarlayacaktır. Çıkarı olmasa hayvan başına 2bin dolar masraf mı yapılır ? Üstelik  bunca eziyete katlanılır taa Türkiyeden İngiltereye sahiplendirmek için ? Bir memurun maaşından daha fazla parayı kimsenin yüzüne bakmadığı sokağın köpeği olmuş hayvan için vermelerini bana anlatamazsınız. Kesin içinde uyuşturucu da kaçırıyorlardır ve bu işten para kazanıyorlardır. Menfaat yoksa sahiplenmede yoktur . Sahiplenme kılıftır.”

 

Bir çikolata renki çocuğu bile sahiplenmeyi aklına getirmeyen bir kültüre , kalkıp da bakımevlerinde onca terkedilmiş köpeğin sahiplenebileceğini, genel avam tarafından ikinci el pozisyona (!) düşmüş  bir kedinin bir eve sahiplenebileceğini bunun mümkün olduğunu anlatmaya utanmak.... 

Çünkü kendimizle yüzleşmek istemiyoruz. Çünkü çözümün bir parçası olmasa da en azından üç beş tanesini kurtarmak için çalışanları etiketlemek , cebe para attıklarını , menfaat sağladıklarını söylemek , başarısızlık öyküleri ile dolu zavallı hayatlarında , başklarının hayatına çelme takıp onların sahiplendirme öykülerine takılmalarını keyifle izlemek  bir şizofrenik hastalıktır.

Bunu görmek için de psikyatri doktoru olmaya gerek yoktur.

Evet bu kadar hayvanı yurtdışına sahiplendirmek çaresizliktendir. Çözümün bir parçası değildir. Ülkedeki petshoplar üretim çiftlikleri internet ortamı merdiven altı üretimler şelale gibi su akıtmaya devam ettikçe , bu yapılan çözüm değildir fakat üç beş tanesinin onca masrafa karşın sahiplendirilmesine de karşı çıkmak güç gösterisi uygulamak ve kendini camiaya ispat savaşıdır. 

Sokak hayvanından bilimsel deney hayvanı olmayacağını aklı başında herkes bilir .Bu ülkedeki hayvan bakımevlerindeki tutsakhanelerde yaşayan hayvanların sahiplenilmeyeceğini de herkes bilir . Ama nedense hastalık kafası buna bir şekilde inanır. Kendisini superwoman bile hissediyordur.

Elde delil olmadan belge mahkeme kararı olmadan hayvanların deneye gittiğini , askeri çalışmalarda kullanıldığını , genelevlerde pazarlandığını , içinde uyuşturucu kaçırıldığını iddia edenlerin işi sadece "iddia olmakla" o kadar kolaydırki Yeterki fars masallarına inanacak kitleler bulsun.

Masum olduğunu kanıtlamaya çalışanlar ise ellerinde onlarca delil belge fotoğraf ve adres olmasına rağmen , hayvanların iyi ailelere sahiplendiği yere dair tüm bilgiler dosya dosya bulunmasına rağmen ,  komplo teorileri ile nefes alıp verenler hastalıklarını ancak bu şekilde ifşa etmektedirler.

Sanırım bunun tek makul açıklaması budur. Hastalıklı camianın periyodik irinini kusmasıdır tüm bu komplo teorileri. ..Yıllar önce de vardı , bundan sonra da hep olacak. 

Ama vicdanı olan , aklı olan , vizyonu olanlara hayat gülümsemeye devam edecek, İkinci el olarak adlandırılan bu zavallıları yabancı ülkelerdeki hayvan dostu insanlara sahiplendirme , bizim ülkemizdeki bakış açısı bir modaya dönüşene kadar devam edecek.  16/12/2020

 

 

HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu

Yönetim Kurulu Başkanı