DON KİŞOT’UN KÖŞESİ

(*) Yalnızlığımı Almayın Benden !

Hayvan hakları hareketinin belli bir seviyeye gelmesi ve hatta sınıf atlaması için özellikle Türkiye’de bugüne kadar yapılan çalışmaların çoğunun münferit , yalnızlaştırılmış ve hatta kendine özgü ( nev’i şahsına münhasır ) çözümler olduğunu görüyoruz.

Özellikle bakımevlerini  maddi durumu iyi olan insanlardan bağış toplayarak idame ettirmeye devam ettirmek , bu bağışçıyı da bir başka kişi kapmasın diye diğerlerinden saklamak , hatta bakımevi adı verilen çoğu bu nazi kamplarını aratmayan sağlam hayvanların bile içinde tutulduğu kurtarma operasyonları belki de içinde yaşadığımız en büyük çelişki.

Devletin yapması gereken işi , bireylerin yapmaya çalışması sanki sonun başlangıcı !

Internet siteleri üzerinden özellikle hayvanseverler ( ! ) tarafından halen devam eden çiftleştirme eşleştirme operasyonları , yurda kaçak giren hayvanlar , kısırlaştırma operasyonlarının ise  kamuoyu desteksiz sadece küçük bir bölgede kalmasının devlet makamlarına bir türlü anlatılamaması ise verilen tüm enerjinin boşa gittiğinin en büyük örneği.

Hepsinden öte , hayvanlarla ilgilenen kişilerin toplumdan uzak ve soyut bir dünya içine kendilerini hapsedip dış dünyaya tüm kapılarını kapatmaları .... Belki de bu kişilerin insanlardan nefret etmelerinden ötürü yalnız olarak kalma , tek başına hareket etme ve asla bir takım ruhu içinde hareket edememenin de çok önemli bir sonucu.

Bugüne kadar bir ekip çalışması içinde kalmayan gönüllüleri de bilmedikleri bu kurumsal ve örgütlü dünyaya adım atmaya da zorlamak belki de en zorlu en çetrefil mücadele. Bir diğer değişle , hayvan hakları hareketinde belirli bir seviyeye gelmek egolardan arındırılmış , saf insandan öte aynı zamanda belki de hiç tanımadığı , çözüm önerilerini beğenmediği fakat her nasılsa aynı davaya inanmış insanların birlikteliği olmadığı sürece yok olmaya , acı çekmeye , bir çok trajedilere kapı açmaya olası bir çaba.

Yalnız olarak çalışıp diğer insanların ne arasına giren , ne onlarla beraber çalışmak isteyen bir çok gönüllü , bu yönde çalışmak isteyen diğer gönüllüleri de soğutmak için elinden geleni ardına koymayarak aslında hayvanlara değil kendi iç dünyasının dış dünya tarafından parçalanmasını engellemeye çalışıyor. Diğer yalnız insanların da tek başına mücadele içinde kalması aslında kendi iç dünyasını rahatlatıyor.

Olası bir ekip çalışması ya da birlik içinde hareket edip bir kutsal dava için beraberce mücadele etmek , yıllardan beri savunmuş olduğu tüm ilkelere ters düşeceğinden kimse tanımadığı diğer yalnız insanların da asla ve kat’a bu ekip çalışması içine girmesini istemiyor. Başkalarının kendisine biçmiş olduğu bu yalnız çalışma gibi rolünden vazgeçmiyor. Çünkü dünyanın en büyük yalanını kendisine atarak , kendisini kandırıyor

Bir zamanlar sevgisini hak etmeyen insanlar için acı çekmeyi , kendisine bahane olarak sunuyor. Ama detaylar içindeyken geneli , yani hayvanları unutuyor. Kendi bakımevi ya da kendi semtindeki hayvanlar mutlu olduğu sürece başarılı olabileceğini düşünüyor. Ulusal çapta bir birlikte hareket edilecek  çalışmaya asla girmek istemiyor. O takdirde derneği ile ya da birkaç sevdiği arkadaşı ile beraber yalnızlaşması ve yabancılaşması ortadan kalkacağı , yani kalkanı düşeceği için bu pembe dünyasının bozulmasına ayak diretiyor.

Adeta Kuzey Kore gibi  bir ülkenin tüm dünyadan uzak kalması ve yalnız yaşamasına kendini ve toplumunu inandırıyor.

Ama ne olursa olsun dış dünyada yaşananlara her türlü gardını ve savunmasını almış gibi sağa sola saldırmak  ya da dış dünyada beraber çalışma yolunu keşfetmiş gönüllüleri umursamayıp küçük görmek , hatta kimi ufak tefek hataları bulup ayyuka çıkartıp , bu yalanlara da kendini inandırmak , kurumsal ve örgütlü çalışmanın uzun vadede kendi iç dünyasını da yok edeceğini bildiğinden olduğunu hep düşünmüşümdür.

Zaten ekip çalışmasına yatkın olmayan bir çok gönüllü , maalesef kendi yeteneklerine inanmadıkları halde sürekli olarak kendi erdemleri ile böbürlenmeye çalışmaları da bunun dışa yansımış bir tezahürü olduğunu gösterdiğinin her aklı başında insan farkında olduğunu sanıyorum.

Özet olarak , hayvan refahı ve hakları konusunda teke tek çalışmak isteyenler aslında kendilerini çok sevdiklerinden , narsizm duygularını , ego tatminlerini yenemediklerinden , yalnız ve uzak kalmayı tercih ederek belki de hayvanlara belediyelerden daha fazla zarar verdiğini kabul etmezler.

Belki etraflarında doğru insan yok diye kendilerini kandırabilirler,  ama on yıllardan beri bu işin içinde olan bu insanların yanından hiç mi bir tane bile doğru , aklı başında insan geçmemiştir ?

Bu savunma bile aslında kendi kendilerine attıkları , toplumda yalnız kalmak için attıkları başka bir yalandır.

Oysa hayvan haklarına ihlalin şahikaya çıktığı son yıllarda teke tek devletin medyasıyla , imza makamıyla , memuruyla , statükocu ,vicdana ve ahlaka aykırı davranan görevlisi ile  yalnız ve münferit çözümlerle mücadele mümkün değildir. Gerilla gibi devlet karşısında mücadele etmek yerine , ciddi , bilinçli  bilimsel ve akılcı yollarla ama mutlaka ve mutlaka bir ekip ve takım olarak , hatta herkes tarafından kabul edilmiş bir kurum olarak karşısına çıkmak belki de devletin de bugüne kadar uygulamış olduğu politikalardan vazgeçmesinin bir başlangıcı olacaktır.

 Önemli olan , “yalnız kalmak”  elbisesini bir an önce çıkartıp , dünyaya topluma insanlara çok daha geniş açıdan bakabilme cesaretini göstermektir.

İşte ancak o zaman hayvan dostlarımız açısından bir umut vardır.

20/07/2008

 

 

 

 

 

To read this article in English please click here

 

  • (*) Yalnızlığımı  Almayın  Benden !
  • (*) Yalnızlığımı  Almayın  Benden !