DON KİŞOT’UN KÖŞESİ

(*) Hukuk Sistemimizde Hayvanlara Bakış Açımızda MAL ile CAN Arasında Gidip Gelmek

Türk Ceza Yasamızın ve ceza yasalırıyla ilgili mevzuatın temel bakış açılarından en önemlisi insan dışındaki her şeye “mal” ya da “eşya” olarak bakmasında yatar. Oysa , insan merkeziyetli bu bakış özellikle batı kaynaklı bir çok yabancı hukukta terkedilmiş gözükmektedir. Her ne kadar hayvanların hukuki anlamda nitelendirebileceğimiz bir hakkı olmasa da insanların sahip olduğu hakka yaklaşan , onların da yaşama hakkı ve işkence görmeme hakkına kadar uzanan bir takım evrensel değerlere sahip olduğu kabul edilir.


Bizim hukuk sistemimizde bilindiği üzere “insan” dışında olan her şey eşya kabul edilmektedir. Bu nedenle de, mal varlığının konusunu oluştururlar. Başka bir anlatımla da, ekonomik değeri olan tüm her şey insana hizmet eden , insanın sahip olabileceği malvarlıklarıdır. Bunları edinmek, yani üzerinde mülkiyet hakkı ve zilyetlik kurmak hukuken mümkündür.Dolayısıyla, etrafımızda her gün onlarcasını gördüğümüz yaşayan hayvanlar da mal sayılırlar , zarar görmeleri halinde , sahiplerinin uğramış olduğu ekonomik kayıp nedeniyle “ mal varlığı aleyhine işlenen suçlara” konu olmaktadırlar.Asıl garip olan kısım zaten bu açıklamadan sonra insan beynini sorgulatmaya götürür. O zaman sahibi olmayan , yani bir fatura ile alım satıma söz konusu olmayan sahipsiz hayvan herhangi kötü muameleye maruz kaldığı zaman , evdeki sahipli hayvandan ya da ahırdaki sahipli inekten hukuken farklı muameleye mi tabi olur ? Bu sorunun yanıtı maalesef evetdir.Hukuk sistemimiz iki hayvan arasında maalesef farklı bakış açısı ve farklı cezalar öngörmektedir. Nitekim TCK 151/2 ye olan maddesi :“Haklı bir neden olmaksızın sahipli hayvanı öldüren , işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi mağdurun şikayeti üzerine dört aydan üç yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası ile cezalandırılır” demektedir.Dikkat edilirse madde başlığı hayvan aleyhine işlenen suçlar değil MALA ZARAR VERME olarak düzenlenmiştir. Bir başka değişle bir hayvanın can olmasından dolayı çekmiş olduğu işkence ya da eziyetten dolayı TCK kapsamında ceza verilmemekte AKSİNE ait olduğu sahibinin uğramış olduğu maddi zarar dolayısıyla yargılama söz konusu olmaktadır. Mal ( hayvan ) sahibi örneğin hayvanın bacağının kırılması ya da gözünün kör olması gibi nedenlerle hayvanın fatura bedelinde meydana gelen zarar ve ziyandan dolayı savcılığa suç duyurusunda bulunduğunda savcılık TCK 151/2 ‘den dava açmaktadır.

Bu durumun bile şikayete bağlı olması aslında tartışma konusudur. Hayvan sahibinin mamelek zararı bir şekilde giderildiğinde , şikayetten vazgeçme ile , zaten devam eden dava da düşmektedir. Yani , savcılığın re’sen soruşturma açma ya da şikayete rağmen bu davaya devam etme yetkisi yoktur. Ceza yargılaması olduğu yerde durur.Öte yandan , kimsesi olmayan , insanın büyük vefasızlık suçundan dolayı sokaklarda yaşamak zorunda kalan , örneğin en fazla karşılaştığımız gariban kediler ile köpekler insan tarafından kötü muameleye maruz kaldıklarında ise TCY kapsamında yargılama değil , 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu devreye girmektedir. Bu yasa da bilindiği üzere bir ceza yasası olmayıp bir kabahatler kanunu düzenlemesidir. Yani , sahipsiz hayvana kötü muamele yapan kişi maalesef bizim hukukumuzda mahkemelerde yargılanmamakta , sadece idari para cezası ile cezalandırmakta , hatta işlemiş olduğu haksız fiil suç değil “kabahat” olduğu için bu eylemi sabıka kaydına dahi işlenmemektedir. Bir diğer değişle hayvana kötü muamele yapan bu kişinin herhangi bir iş başvurusu yapması ya da başka bir suçtan yargılanmasında sabıka şeceresi “ temiz “ gözükmektedir.Oysa tüm dünya adli tıp literatüründe ve kriminolojide kabul edildiği üzere hayvana eziyet yapan kişi büyük olasılıkla insana da suç işleme olasılığı vardır. Bu kişi potansiyel tehlike olarak kabul edilir , acilen psikolojik tedaviye alınması ondan sonra topluma içine geri dönüşü söz konusu olabilir. Bu kişilerin toplum içinde bu kadar rahat bir şekilde elini kolunu sallayarak bizlerle toplu ulaşım araçlarına binmesi , işyerinde bizlerle beraber çalışmasında ya da parayı verdiği sürece ( başta hayvanlara tecavüz olmak üzere ) bu eylemleri istediği gibi tekrar tekrar işlemesinde önünde hiçbir engel kalmadığı gibi mevcut 5199 sayılı yasa da buna olanak vermekte , bu eylemleri yapan kişiyi ödüllendirmektedir.Hayvanların sahipli ya da sahipsiz olmasının böyle bir ayrımının olması kanımca Türk hukuk sisteminin büyük eksikliğidir. Konunun “hayvan” olması nedeniyle bugüne kadar ki hiçbir doktrin tezlerinde , üniversite çalışmalarında konu bu yönü ile ele alınmamış bu zaaf maalesef hep geri planda kalmıştır.

Oysa kaynak yasaların tamamında bu anlayış terkedilmiş , hayvanlara “mal “ olarak bakış açısı ile hayvana karşı işlenen haksız fillerin kabahat olarak algılanması çoktan terkedilmiştir. Üstelik bu ülkelerde hayvanlara eziyet yapan bir çok kişiye , mahkemelerce tecil edilmeyen, paraya çevrilmeyen fiili hapis cezaları verilmektedir.Bu nedenledir ki, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun 3 ncü Maddesinde, hayvanlar evcil hayvanlar ve sahipsiz hayvanlar olarak ikiye ayrılarak tanımlanmıştır. Söz konusu 3. Maddenin (f) bendine göre, sahipsiz hayvan; barınacak yeri olmayan veya sahibinin ya da koruyucusunun ev arazisinin sınırları dışında bulunan   ve herhangi bir sahip veya koruyucunun kontrolü ya da doğrudan denetimi altında bulunmayan evcil hayvandır. Bu Fıkranın, hukuken anlatmak istediği, kimsenin tasarruf ve zilyetliğinde bulunmayan hayvan sahipsiz hayvan demektir.Öte yandan , sokakta yaşayan , bu kimsesiz , evsiz hayvanların  yerel yönetimlerce “barınak” adı verilen ölüm kamplarına alınması anından itibaren kanımızca artık bu hayvanlar yerel yönetimlerin fiili hakimiyetinde olduğu için onların zilyetliğindedir.Hayvan bakımevlerine alınan bu sahipsiz hayvanlar üzerinde, yerel yönetimlerin fiili hakimiyetleri olduğuna göre buralarda meydana gelebilecek her türlü ölümden , yaralanmadan , kötü muameleden, konuya angarya olarak bakan “ilgisiz yetkililerin” söz konusu olması gerekir.

En azından bu hayvanlara mal olarak bakılıyorsa bu hayvanlar kontrol altına alındığından itibaren belediyelerin demirbaşına kayıtlı eşya olmalı , her birinin adı numarası ayırt edici olan özelliğinin kaydedilmesi gerekir.Ancak , bizdeki uygulama o hale gelmiştir ki , eskiden sokaklarda insafsızca zehirlenerek öldürülen hayvanlar son yıllarda barınak içinde itlaf edilmekte ve hiçbir belediye personelinin de sorumluluğuna gidilememektedir. Çünkü hayvanlar sahipsiz mal statüsünde kabul edilmesi gerektiği ön plana çıkar. 5199 sayılı yasa da maalesef ağırlıklı olarak ev ve süs hayvanlarını korumak üzerine tedbirler almaya çalışmıştır.Bir diğer değişle hayvanlar mal olarak değer ifade ettiğinde başka türlü ( TCK kapsamında) , ama öldürülmesi gereken değersiz fatura değeri olmayan mal olarak kabul edildiğinde ise 5199 devreye girmekte en iyi ihtimalle para cezasına hükmedilmektedirHalbuki , bakımevlerine kabul edildikleri andan itibaren, bu hayvanları, sahipsiz hayvan niteliğinde kabul etmek hukuk açısından söz konusu olamaz.

Zira, anılan kanuna göre, bu hayvanlar yerel yönetimlerin kontrolü ve denetimi altındadırlar ve bundan dolayı da sorumlulukları vardır. Oysa, sahipsiz hayvan kimsenin mülkiyetinde veya zilyetliğinde olmadığından, 5199 sayılı kanunun anlatımıyla kimsenin kontrolünde veya doğrudan denetiminde olmadığından, bu hayvanlar yönünden hiç kimsenin her hangi bir şekilde sorumluluğu da bulunmamaktadır Tüm anlatılanlardan özet olarak çıkarılan ana fikri hukukçu arkadaşlarımız çoktan anlamıştır : Bizler için tüm hayvanlar mal değil “candır”. Onların dilleri olmadığı için konuşamazlar , dertlerini anlatamazlar , haklarını savunacak avukatları yoktur insan merkezli bu dünyada insanın hakimiyetine , istençlerine , hırslarına tabidirler. Onların izin verdiği oranda yaşarlar , işkenceye tabi olurlar , kürk olurlar , deneyde kullanılırlar , soframızda yemek olurlar , sirklerde eğlence , hayvanat bahçelerinde doğal ortamlarından uzakta yaşamaya mahkum edilirler. Bir insana tabi iseler de sahiplerine para kazandıran maldırlar. Buna rağmen ne yapsalar biz insanoğluna yaranamazlar. Sahipli ve sahipsiz olmak arasındaki fark bile insanoğlunun kendi dünyasında olduğu gibi onların dünyasına sunduğu bir sınıf farkıdır. Onlara biz insanlar tarafından biçilen bu fatura değeri ( !) bile onların dünyasında , evrensel vicdanımızda anlamsızdır.Kendilerine yapılan işkencenin cezası bile sahipli olup olmamalarına göre ayrıma girmesi vicdani bir ayıp olduğunu kimse itiraf edemez.Kitabımızın sonunda görmüş olduğunuz , İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu ve bir çok sivil toplum örgütünün desteği ile hazırlanmış mevcut yasaya alternatif olarak hazırlanmış Hayvan Haklarını Koruma Yasası değişikliğimizde özellikle bu farka vurgu yapılmış gerekçelerde bu tezat giderilmeye çalışılmıştır. Mevcut 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunun ceza kanunu kapsamına alınması için düzenleme yapılması için başta TBMM olmak üzere Türkiye’deki üniversitelerin bir çok ceza hukuku kürsüsü ile bakanlıklara bu alternatif yasa teklifimiz yollanmıştır.Hukuk sistemimizde acilen sahipli hayvan ile sahipsiz hayvan ayrımı gibi düzenleme kaldırılmalı , onlara mal olarak değil tüm önyargılardan arınılmış olarak CAN olarak bakılması bir an önce gerçekleştirilmeli , federasyonumuz tarafından hazırlanan alternatif yasa teklifimiz bir an önce dikkate alınmalıdır.Bu kadar vicdan ve merhamet sahibi insan yanlış düşünüyor olamaz.01/07/2007

 

(1) 10/03/1988 tarihinde Avusturya Medeni Yasasınıa 285a maddesi ile ve 20/08/1990 tarihinde de Almanya medeni yasasının 90a maddesi ile “ HAYVANLAR EŞYA ( NESNE) DEĞİLDİR” şeklinde madde eklenmiştir.

(2) Prof Dr İsmet Sungurbey -Hayvan Hakları , Bir İnsanlık Kitabı “ Hayvanlara kişilik ( hak yeteneği ve Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde sayılan yaşama , beden tamlığı , beden ve ruh sağlığı , özgürlük , onur ..gibi kişilik hakları ) tanınması başka şey , bunların hayvanlar adına kimi kişi ve kuruluşlarca kullanılması gene başka şeydir.Burada temel sorun ilek olarak bu yeteneğin ve hakların tanınması sorunudur. Yoksa , bu hakların nasıl olsa kimi kişi ve kuruluşlarca kullanılacağı bahane edilerek , bu yeteneğin ve hakların tanınmasını engellemez”

(3) Prof Dr İsmet Sungurbey -Hayvan Hakları , Bir İnsanlık Kitabı , s198 , Anayasa değişikliğine şu mealde bir ilke konulabilir “ İnsanın diğer canlılar üzerindeki tabii üstünlüğü ve onlardan yararlanma imkanları ; diğer canlılara işkence etme , yaşama gereklerine uymayan kötü şartlar içinde yaşatma , acı verme hakkını insana vermez.”

(4) Prof Dr Hüseyin Hatemi-, HUKUK DEVLETİ ÖĞRETİSİ , s318-319 “ İsviçre Anayasasında olduğu gibi hayvanları korumaya ilişkin bir maddenin Anayasa’da yer alması , yalnızca insana değil , bütün canlılara karşı gereken saygı ve özeni gösterme bilincinin yerleşmesi bakımından son derece yararlı olduğu gibi , esasen her türlü yarar sorununun dışında “ adalet” niteliğinin de gereğidir.

p/s : FOR ENGLISH TRANSLATION OF THIS ARTICLE PLEASE CLICK HERE

  • (*) Hukuk Sistemimizde Hayvanlara Bakış Açımızda MAL ile CAN  Arasında Gidip Gelmek