DON KİŞOT’UN KÖŞESİ

Hayvanları Sakın KORU -MA Yasası Değişikliği Sayesinde Neler Oldu ?

Türk Ceza Yasamızın ve ceza yasalarıyla ilgili mevzuatın temel bakış açılarından en önemlisi insan dışındaki her şeye “mal” yada “eşya” olarak bakmasında yatar.

Oysa , insan merkeziyetli bu bakış özellikle gelişen değişen bambaşka bir  dünyada terkedilmektedir.  Biz ülke ve toplum olarak her ne kadar da bu gelişmeleri kabul etmesek de her zamanki gibi bu gelişmelere karşı her zamanki gibi dirensek de, dünyada son 40 yılda çevre ve hayvan hakları ile ilgili STK sayıları artmakta , dinden dilden milliyetten ari bambaşka topluluklar işbirliği yapmakta , kendi ülke politikalarını eleştirmekte , bambaşka bir dünyadan seslenmekte ,  üniversitelerde özel bölümler açılmakta , bu konuda uzmanlar kilit makamlara gelmekte , basın bu konuyu klasik bakışların dışında  işlemekte , yeni gelen kuşak eskilere nazaran çevre ve hayvan haklarına daha fazla hassasiyet göstermektedir. İklim değişikliği başta olmak üzere çevreye , hayvanlara , doğaya karşı eskiyen politik görüşler  sloganlar bu konuda çalışma yapanları küçümseyen tavırlar söylemler ya da bu işlerle uğraşanları marjinal grup hatta teröristler olarak yaftalamak ancak zeka seviyesi son derece kıt kesim tarafından değer bulmaktadır.


Bizim hukuk sistemimizde bilindiği üzere “insan” dışında olan her şey eşya kabul edilmektedir. Bu nedenle de, mal varlığının konusunu oluştururlar. Başka bir anlatımla , ekonomik değeri olan tüm her şey insana hizmet eden , insanın sahip olabileceği malvarlıklarıdır. Bunları edinmek, yani üzerinde mülkiyet hakkı ve zilyetlik kurmak hukuken mümkündür. Dolayısıyla, etrafımızda her gün onlarcasını gördüğümüz ağaçlar da  hayvanlar da ( hatta kamuya ait dereler de göller de ) mal sayılırlar , zarar görmeleri halinde , sahiplerinin uğramış olduğu ekonomik kayıp nedeniyle “ mal varlığı aleyhine işlenen suçlara” konu olmaktadırlar.

2004 Yılında yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Yasası’nın hiçbir ihtiyaca derman olmayacağı daha o yıllardan beri bu satırın yazarı tarafından söylenmesine rağmen , 17 yıl sonra bu ihtiyaç ancak görülmüş ve 2021 Temmuz ayında hayvanları koruma kanununda  değişikliği yapılmıştır. Fakat onca mücadeleden sonra bile dağ fare doğurmuş yine beklentileri karşılamayan bir çok kimsenin ağzına bir küçücük bal vermek çapında ufak tefek bir çok istisnası da olan değişikler resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.  En büyük sorun bizlerin istediği temel ihtiyaçlara yönelik bu istemlerin uygulanması halinde oluşabilecek kaostan doğabilecek korku olduğundan , meclisten geçen değişiklik aklı başında kimseyi tatmin etmemiştir. Örneğin adı hayvanları koruma kanunu olmasına rağmen , ne evcil hayvan dükkanlarından satış engellenebilmiş , ne hayvanlara kötü muamele eden insanlara ciddi ceza yaptırımı gelmiş , ne avcılık yasaklanmış ne de savcılara re'sen soruşturma yetkisi verilebilmiş, sahipsiz hayvanlara kötü muamelede işi zaten başından aşkın tarım il müdürlüklerine suç duyurusunda bulunma tekeli verilmiştir. Ölüm gösterilip sıtmaya razı olma durumu gerçekleşince de hayvanları koruma kanunda kimse daha yeni bir değişiklik isteme cesaretinde de bulunamamaktadır.

Örneğin , yasa kabahatler kanunu kapsamından çıkmasına rağmen hayvanlara işkence yapanlara ya da hayvanlarla cinsel ilişkide bulunanlara 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası  gelmiş fakat yatarı olmayan tutuklama ile caydırıcılığı olmayan kağıt üstü cezalar devreye girmiştir. Vatandaşta da sanki failin dört yıl tutuklu demir kafes ardında kalacağına dair intiba oluşmuştur.  Söz konusu ceza sabıkaya işlense de CMK gereği adli para cezasına çevrilecektir. Ya da büyük olasılık en aşağı sınırdan cezalar verilecektir.

Hayvanın öldürülmesi fiilinin işkence suretiyle gerçekleşmesi halinde  verilecek ceza yarı oranında arttırılacak, fakat tutuklamaya dönüşen hapis cezası  olmadığını , hapis cezası 3 yıl üstünde olmadığı sürece etkisi olmayacağı ancak hukukçular tarafından bilinmektedir.

Daha vahimi ilk defa suç işleyen kişi 6 ay hapis cezası alınca adli para cezasına çevrilecek. Eğerki beş yıl içinde tekrar hayvana karşı suç işlerse o zaman yatarı olan tutuklamaya çevrilecektir. Yani ilk suçu işlediği zaman ( adli  para cezası nedeniyle ) örtülü af olacak. beş yıl içinde söz konusu kişiyi tekrar yakalamak zaten son derece zor olduğunu ise herkes bilmektedir. Hattta fail bu suçu , beş yıl içinde değil de altıncı yıl da işlemiş olsa ilk beş yıllık süreç geçmiş olduğundan , yeniden 6 ay hapis cezası (adli para cezası ) da alabilecek.

Suçta tekerrür hükümleri işlemeyeceği yasayı çıkaranlar tarafından da başından beri bilinmektedir. Dolayısıyla hukukçu olmayanlara karşı biraz da kelime ve usul hukuku oyunlarından hayvan dostlarımız da zarar göreceği muhakkaktır.  Çünkü bu şekilde yaptırımlar bizler tarafından hiçbir zaman murad edilmemiştir.

Bir diğer önemli istemimiz özellikle sahipsiz hayvanlara kötü muamele durumunda  savcılıklara re'sen kovuşturma yetkisi gelmemiştir. Yani sahipsiz bir hayvana karşı kötü muamele yapıldığı zaman şikayete bağlı olmaksızın savcılık kendiliğinden bu fiili kovuşturma konusu yapılabilecekken , durum il tarım müdürlüklerindeki memurun takdirine bırakılmıştır. İşi başından aşkın ve zaten görevinden yılmış bir memurun bir hayvan hakkı savuncusu gibi dilekçe yazmasını bu davayı takip etmesini kimse beklememelidir. Bu dolaylı olarak adliye mekanizmasına gelecek yükü eritmek için yapılan taktik olduğunu herkes bilmektedir.

Çok acıdır. Çok istediğimiz doğa ihtisas mahkemesi kurulmaması bile bu konuda karar veren bakanlığın taslağı hazırlayan uzmanların ne kadar konuya uzak ve duyarsız olduğunu göstermektedir. Uzmanlaşmış mahkeme kurulmadığı için çoğu zaman ağacın derenin doğanın hayvanın hakkını savunabilecek anlatabilecek konuya hakim hatta bu konuda son derece hassas hukukçular standart bakış vizyonun ötesine geçmediği için emsal kararlar çıkamayacak içtihatlar oluşmayacak hayvan ve doğa hakları orada burada kağıt üzerinde kalması istenmiştir. Çünkü bu gibi hareketlerin olası devlete karşı bir eyleme de dönüşmesi istenmeme ruhu ve korkusu hakimdir.

 

Kedi ve köpek dışındaki hayvanlar her zaman maldan da öte  olarak kabul görmesi de çok düşündürücüdür. Hayvanlı sirklere yasak gelmiş fakat mevcut hapishane pozisyonundaki yunus parklarındaki hayvanların bu tutsaklıktan kurtulması için tek bir adım yoktur. Turizm şirketlerinin elinde oyuncak olan bu hayvancıkların yenilerinin açılmaması için yasa çıkmıştır fakat mevcut hayvan hapishanelerine  dokunulmayacaktır.

Petshoplarda (ve ruhsatsız üretim çiftliklerinde)  evcil hayvan satışı  güya yasaklandı fakat bir yıl gibi mevcutların satılarak tüketilmesi (!) için süre verildi. Üstelik bu dükkanlar katalog , broşür , afiş hatta internet üzerinden satışa yine devam edecekler. Asıl sıkıntı dükkanların içindeki o küçük kafeslerde değil üretim aşamasında yaşandığını kabul etmeyen yasa koyucu duruma ikna olmadı. Bu sektörde de aynen turizmciler ve avcılık lobisinde olduğu gibi petshoplarda hayvan satışından prim kazanan kişilerin baskısı altında bu büyük istisnai getirmiştir.

Görüldüğü üzere Haytap’ın yıllardır kullandığı “HAYVANLAR MAL DEĞİLDİR CANDIR! ” söylemi her ne kadar yasa koyucu siyasi partiler tarafından kullanılmışsa da şuraya kadar anlattıklarımızda bile hayvanın bizzat malın kendisi olduğu insan merkezli dünyada onların hakkı olmadığını büyük istisnai maddelerle kabul etmiş oluyoruz.

Çok istememize rağmen yasada gerçekleşmeyen en önemli eksiklerden birisi de kendi hayvanına eziyet eden , evinde arabasında terkeden hayvana ivedilikle savcılık kararıyla evine girip hayvana el koyma yetkisi ise o kadar ısrar etmemize rağmen verilmemiştir. Anlık ve ivedi olarak hareket edilmesi gereken bu durumlarda hayvan polisi teşkilatındaki arkadaşlar yetkilendirilmemiştir. İnsanların büyük kısmı kendi hayvanına da eziyet etmekte örneğin arabasının arkasından bağlayarak koşturmakta , sıcakta arabasında ya da balkonunda tutmakta veyahut kısa zincirle aylarca hayvanı malı olduğu için ölümden beter koşullarda yaşatmaktadır. Sahipli mala müdahele edilemeyeceği için en önemli açıklardan birinin düzeltilme şansı varken bu dahi görmezden gelinmiştir.

Çok sık karşılaştığımız törenlerde karşılamalarda kutlamalarda hayvan kurban edilmesi engellenmesi ile ilgili neden bir madde dahi koyulmadığını tahmin edebilirsiniz. Dünyanın ancak az gelişmiş ülkelerinde görebileceğiniz bu bakış açısının artık bu dünyada savunulabilir tarafı kalmış mıdır ?

Yeni hayvanat bahçelerinin ( zulumhanelerinin ) kurulması  engellenmemekte , mevcutlarının kapatılması engellenmiyor hatta KOSGEP kredileri adeta bu tutsak hanelerin gerek ticari amaç gerek hayvan sevgisi öğrenilmesi adına tek bir cümle dahi geçirilmiyor. Güya yenilerinin ortamı doğal yaşam ortamına çevrilecek. Hiçbir belediye ya da bakanlık böyle bir bütçeyi sağlayamayacağını herkes bilmesine rağmen idarecilerin kafasında kurduğu doğal yaşam ortamı ile bizlerin hayal ettiği kesinlikle çok farklı olacağından uygulama kabiliyeti olmayacak. Bu zavallılar suçları olmadığı halde demir kafes ardında ömür tüketmeye devam edecek. Belediyeler ve özel sermaye bu hayvanların gardiyanlığına gönüllü olarak soyunmalarına kimse ses çıkartmayacak. Zavallı bir ayının aslanın kaplanın maymunun sadece fiziki yapısı farklı olduğu için tutsaklıkta seyir söz konusu olmasını kabul eden bir zihniyet hayvanları koruma kanunumuz yeni değişti diye sevinmek bile ne kadar yalan bir dünyanın içinde olduğumuzu gösteriyor.

Deve Güreşleri bölge milletvekillerinin istememesi nedeniyle folklorik adı altında devam etmesi de yine bir kılıf bulma teşebbüsünden başka nasıl açıklanabilir ki ? Tabiiki oy kaygısı.

Belediye Tüzel Kişiliklerine haklı olarak ceza gelmemiştir ama bu işten asıl sorumlu olan belediye başkan yardımcıları ( başkanı temsil de ettiğinden ) bir cezai düzenleme açıkça verilebilirdi. Gelen düzenleme gerçekçi değil. Bu ülkede dipsiz göl olarak adlandırılan binlerce yıllık doğa oluşumu Gümüşhane’deki göl define var hülyası ile elbirliği ile kurutuldu. Birinci derecede sorumlu olan valiye bile soruşturma izni bakanlık tarafından verilmedi. Nerede kaldı da başkan yardımcısına hayvanlarla ilgili görevini yapmadı ihmal etti diye ceza verilecek ? Bu yönde bile bir yasal düzenleme yapılabilirdi. Tüm suç maalesef orada zaten başkanın memuru durumunda olan veteriner hekimlere yıkılmaya çalışılması da ayıptır.

Apartmanlarda sitelerde , "Yönetim Planına" aykırı olarak evde hayvan beslemekle ilgili Medeni Kanunda değişiklik yapılmıyor. Evinde tek kedi besleyen kişiye bile tahliye yolu ayni hak sahibi olduğu mülkiyeti üzerinde bile hala mümkün. Hiçbir zararı olmayan bir hayvanı komşular arasındaki doğan farklı husumetten dolayı tahliye davasına alet etmenin yolu kapatılmıyor. Lojmanlarda benzer sıkıntıyı yaşayanları yasa koyucu nedense görmek istemiyor

Faili belli olmayan olaylarda adli tıp ihtisas kurumlarının katili bulunması için dikkate alınmıyor. Bu durumda bir çok olay da fail delil çokluğu değerlendirilemediği için bulunamayacak , hayvana eziyet eden kasten öldürenin yanına kar kalacak. Cinayet bölgesinin konuşması dikkate alınmayacak . Halbuki adli tıp kurumunun bilim uzmanlığından mutlaka ve mutlaka yararlanılması hayvanları çoğu zaman kimin eziyet edip öldürdüğünün bulunması açısından önem arzeder. Yaşadığımız olayların yüzde 80’inde fail sırf bu nedenden bulunamadığı için ceza alamamakta.

Avcılık lobisi yine istediği gibi at koşturacak. İstediği zaman istediği vurma kararlarını elinde tuttuğu MAK 'a çıkartacak. 5199 sayılı yasadaki av hayvanları hiçbir     zaman koruma kapsamı dahilinde olmayacak.Yabancı ve yerli avcılar özel turizm izinleri ile zaten yangınlarla , imar izinleri ve yanlış belediyecilik uygulamaları ile bitmiş doğanın içinde az kalan hayvanları gençleştirmek sürüyü diri tutmak için kovboyculuk oynayacaklar. Bu şekilde bir hayvanları koruMA yasası  ve buna destek veren bizzat hayvanları koruması gereken bakanlık ile hangi tarafta olduğumuzu zaman zaman merak ediyoruz.

 

At yarışları ile ilgili hiçbir düzenleme yok. At yarışları onlara kötü davranılması hormon verilmesi kamçılanarak zorla koşturularak kumar oynatılması ve denetim sisteminin çalışmaması yine gözlerden ırak bambaşka bir dünyanın da iniltilerini bizlere hiçbir zaman ulaştırmayacak.

 

Ve canım koyunlar inekler keçiler ..Onları bunca kargaşada düşünen dile alan kimse olmadı. Onlar sanki canlı değil. Evcil hayvan statüsünde olmadığı için en sömürülen en acı çeken en fazla istismara uğrayanlar. Hep semerelerinden faydalanılan mal oldular. Bu satırların yazarı dışında meclis komisyon görüşmelerinde kimse acısız kesimi dahi dile getiremedi. Cesaret edemedi. Halbuki sosyalleşme bakımından , arkadaşlık bakımından bize en yakın hayvanlar inekler. Onlar da oyun oynayabiliyor seviniyor ağlıyor ve bizler kadar hissedip dokuz ay on gün hamilelik yaşıyorlar. Oysa onlara yaşattığımız kesimlerdeki vahşet acı zulüm olduğu sürece biz insanlar bu dünyada sanırım hiç rahat edemeyeceğiz. Gönül hiç yenmemelerini istiyor ama neden acısız kesim gibi bilimsel bir uygulama varken illa o kör bıçağı hele hemcinslerinin yanında boğazına dayamaktaki ısrarımız ve buna kayıtsız kalışımız...

 

Görüldüğü üzere o kadar çok menfaaat grubu bu yasanın hayvan dostlar lehine değişmemesi için uğraşıyor ve lobicilik yapıyorki özellikle iktidar partisi  cesaretli adımı ancak gaz alma çalışması gibi bizlere sunup geçiriyor. Fakat bunların hepsi de tarihe not olarak kaydediliyor.

Öte yandan bu kadarcık yasa değişikliği bile gerçekleşirse özellikle hayvanlardan sorumlu bakanlık çalışanlarına ekstradan yük geleceği onların da zaten fazladan görev istemediği , alıştıkları rutinden çıkmak istemedikleri de bilinen gerçek. Çünkü hayvanlardan doğadan dereden tepeden kuştan sorumlu bakanlık personeli maalesef hem gerniş çaplı hayvan hakları vizyonları  yok , hem de bizler kadar tutturuk şekilde bu davaya inanmıyorlar. Onun için yasanın değişmesi ya da yeni bilgi sahibi liyakat sahibi insanların da önünü kesmiş durumda oldukları açık.

Son olarak herkesin unuttuğu bir teknik konuyu da vurgulamak isterim : 

Hayvanlar ve Doğa Üzerinde Mülkiyet Hakkı Sınırsız mıdır ?

Mülkiyet hakkı, taşınır (menkul) ya da taşınmaz (gayrimenkul) bir eşya üzerinde hak sahibine kullanma (usus), yararlanma (fructus) ve tasarruf (abusus) yetkisi veren, hukuk düzeninin sınırları içinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır. Malik olan kimse mülkiyet hakkını herkese karşı iddia edebilir, savunabilir. Fakat aynı zamanda malik olduğu içinde neredeyse sınırsız olarak bu eşyası üzerinde dilediği yetkisini kullanabilir.

Gelgelelim mal olarak kabul etttiğimiz “eşya” nedir ? Yani bir araba , bir masa , bir buzdolabı eşya olarak kabul edilir. Fakat bir at ya da bir köpek de eşya mıdır ?

Hukuken bugüne kadar pek tartışılmak istenmeyen konu da zaten budur. Yani malik olma hakkı size istediğiniz gibi örneğin masanın bacağını kesme , onu istediğiniz gibi boyama hakkı verirken acaba siz maliksiniz diye bir hayvan üzerinde sonuna kadar kullanabilme hakkınız var mıdır ? Hayvanlar  ve ağaçlar bir mal olarak kabul edilirse bu soruya maalesef evet diye yanıt vermek gerekir. Çünkü malik “mülkiyet hakkı bana üç temel hakkı da veriyor”  dediği zaman ona karşı belki sadece ikincil derece uygulama yeteneği olan hayvanları koruma yasasının da etkisi olmayacağını hepimiz tahmin edebiliriz

Yüz yıllardan beri hayvanlara eşya olarak bakılma anlayışı bir çok ülkenin medeni kanunu da bu şekilde düzenlemeye teşvik etmiş , hatta hukuk fakültelerinde dersler işlenirken de hayvanların bir eşya olarak örneklendirilmesinde bir sakınca görmemiştir.

Mülkiyet hakkı iki önemli yerlerde sınırlandırılır. Birisi mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olamaması diğeri de mülkiyet hakkının kötüye kullanılamamasıdır. Bir diğer değişle hissedebilen varlıklar olarak kabul ettiğimiz hayvanlar üzerinde dilediğinde onları sömürebilme yetkisi ise nedense hele bizim yasalarımızda açık ve net şekilde sınırlandırılmamıştır. Vicdanen belki şu kadarını söyleyebiliriz , evet bir kişi bir sandalyesinin ayağını kesebilir fakat sahip olduğu ineğin ayağını ayni hakka sahip diye kesememesi gerekir. Fakat biz hayvan dostlarımıza da eşya muamelesi yapıp onların bir sandalye ya da bir arabadan farklı olarak  hissedebilen  , duyguları olan varlıklar olduğu istisnasını getirmediğimiz sürece , usus fructus abusus dediğimiz üç temel hakkın da malik olarak sonuna kadar kullanılmasında engel yoktur. Dileyen dilediğini ayni hak ayrıcalığına sahip olduğu için kendi  eşeğinin gözünü de oyabilecek , bir köpeğin kuyruğunu da daha güzel olsun diye kesebilecek , bir ineği de sonuna kadar sömürebilecektir.

Alman Medeni Kanunu md.90/son ‘a bundan yıllar önce eklenen bir madde ile hayvanların eşya olmadığı vurgulanan bir madde koyması bizim kaynak kanun olarak aldığımız bu yasalarda inadına işimize gelen bu maddeyi görmek istememiz de yine bir menfaat sistemine dahil olmamızdandır.

MK md 683 uyarınca  malda zulm ile değişiklik yapılması , malın tahrip edilmesi gibi hakları söz konusu olan çevre ve hayvanlar olduğunda acı ve üzüntü tüm toplumu derinden sarsar.

Örneği ilerletirsek bir kişinin arazisinde 100 yaşına gelmiş bir dut ağacını kesmesi , 500 yaşında devasa bir çınarı mal benim mülkiyetimdedir diye tahrip etme , yok etme hakkı var mıdır  ? Hele kibirden küfelik olmuş ve parası olan kişi/belediyeci için o ağacı yok ettiği için nasıl bir ceza verebilirsiniz ? Mülkiyet hakkının bu şekilde sınırsız denetimsiz hatta çevre üzerindeki teşvik edilircesine yok edebilme hakkı,  güç zehirlenmesine uğrayan kültürü ödüllendirmektedir. Kabahatler kanunu kapsamında verdiğiniz cezalar için dört eşit taksit ile  cezanı da ödeyebiliyorsun denmesi trajikomiktir.

 

Çok daha sıcak bir örnek olarak devlet olarak egemenlik hakkımızı kullandığımız bir iç deniz olarak Marmara Denizini ölüm aşamasına getirmemiz , ülkenin devasa ormanlarını hem de yasal kılıflarla yok edip, dereleri gölleri kurutmamız Kaz Dağlarında , Kaçkarlarda aslında kamunun olan doğayı ve hayvanların yaşam alanlarını sonuna kadar sömürmedeki ısrarlı duruşumuz , bir çeşit mal bizim istediğimiz gibi sömürürüz anlayışıdır.

Nedense Anayasanın 35/ son fıkrasına mülkiyet hakkına  getirilen mülkiyeti sınırlamaya yönelik düzenleme “ Mülkiyet hakkının toplum yararın aykırı olamaz “ şeklinde olsa da bu maddeye  doğayı ve hayvanları da katmak gerektiği kimsenin aklına gelmez , bu yönde bir yasa teklifi sunmaz , kamuoyu oluşturmaz.

2021 büyük Akdeniz Yangınlarında bile devletin hayvanlara karşı ne kadar etkisiz ve sıradan kaldığını görürken başta Haytap olmak üzere bir çok doğasever , hayvan hakkı savunucusu bu boşluğu doldurdu. Böyle durumlar için gönüllüyü yanına alıp açığının kapatılması için teşekkür etmesi gereken devlet maalesef kendi görevi eksik kalıyormuşu bizlerin o bölgelere gittiğini vurgulayıcı açıklamalar yaptı. Kim doğanın yanında kim karşısında bari burada belli etmeseydiniz dedik hep.

Tekrar hayvanları koruma yasasının değiştirilmesi için farkındalık çalışmalarımız başta olmak üzere , hukuki mücadelemiz , toplumu aydınlatma rahatsız edici cümleleri kullanma hakkımızın Haytap Hayvan Hakları Federasyonu olarak  yeniden ve yine başladığını söyleyebilirim. 9/12/2021

 

Haytap Hayvan Hakları Federasyonu

Yönetim Kurulu Başkanı