DON KİŞOT’UN KÖŞESİ

Ulaşım Araçlarında Hayvan İle Seyahat

Ulaştırma Bakanlığı’nın Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nde değişikliğe gittiği yeni yönetmeliği Resmi Gazete’de 10/01/2020 tarihinde yayınlandı. Yeni karara göre aşı karnesi bulunan kedi, köpek, kuş gibi evcil hayvanlar, özel kafeslerde kilitli bulunmak koşuluyla hayvan sahibinin kucağında ya da oturduğu koltuğun önünde taşınabilecek.Ayrıca otobüs firmaları evcil hayvanların araç içinde taşınabileceği özel seferler de düzenleyebilecek.

İlk aşamada hayvan sahibi olan kişiler tarafından sevinçle karşılansa da kimi çekincelerimi ifade etmeliyim.

Öncelikle önümüzdeki düzenleme bir yasa değil "yönetmelik". Her ne kadar yönetmelikler yasaya uygun olarak yapılmak zorunda olsa da yasal düzenlemede bir zorunluluk yok. Yönetmelik açık kalan bir konuda tavsiye niteliğinde gibi duruyor. Yani yönmetlik öncesi taşıma şirketi istese de hayvanı otobüse alamıyordu . Şimdi eli rahatladı.  Fakat madde içeriği dikkatli olarak okunduğunda işletme sahibine bir yükümlülük dayatmıyor. Yani yüklemler zorunluluktan öte yapabilir , edebilir  , olabilir boyutunda. Yani takdir yetkisi taşıma sahibinde bırakılmış. Dilerse hayvan taşımadan imtina edebilir durumu söz konusu. Ancak düne kadar işletme sahibi istese de yasal zorunluluktan dolayı hayvanları otobüs içine değil  , bavulların da olduğu korkunç bagaj bölümüne alıyordu.

İkinci olarak burada önemli bir ayırım daha yapmak gerekiyor. Kendisiyle sözleşme kurulmak istenen tarafın ( otobüs işletmecisi ) piyasada hakim durumda olup olmaması önemli bir kriter. Sözleşmeyi mecburen kurma yükümlülüğü ( biletleme ) altında bulunan kişilerin piyasada hakim durumda bulunması dikkate alınıyor.  Böyle bir durumda bulunan kişinin hak sahibi ile sözleşme kurmak istememesi veya normalin üstünde ağır şartlarla sözleşme kurmak istemesi hakkın kötüye kullanılması oluşturmaktadır. Piyasada hakim durumda bulunma kişinin öncelikle yasal veya fiili tekel olmasına bağlıdır. Örneğin Istanbul İzmir arasında onlarca otobüs şirketi olduğundan , yani piyasada tekel durumu olmadığından bahisle bir şirket kendisi bu sözleşmeyi yapmak istemeyip müşteriyi yine otobüsüne almak istemeyebilecek , diğer firmadan biletini alabilirsin diyebilecektir.

Fakat söz konusu olan örneğin bir kasaba ile kent merkezi arasında tekel durumunda olan tek bir şirketin yapmış olduğu taşımacılık ise ve yanınızda hayvan varsa , işte o zaman bu yönetmeliğin bir anlamı olabilir ve hakkın kötüye kullanılması şeklinde yanınızdaki örneğin acil durumdaki bir kedinin ya da köpeğin taşınmasına işletme sahibinin karşı çıkması tazminat sorumluluğunda da getirir kanısındayım. Tekel durumundaki işletmeler haklı bir sebep bulunmadıkça tekele tabi bir maddeyi satmaktan müşteri seçerek kaçınamaz. Örneğin bir köydeki tek fırın ekmek almak isteyen bir kişiye ekmek satmaktan kaçınamaz. Akdi gerçekleştirmek zorundadır.

Üçüncü olarak söz konusu ulaşım aracı örneğin otobüs değil de tren ise durum yine farklılık arzediyor . TCDD bir kamu kuruluşu olduğundan kamu kuruluşlarının özel sektörden farklı olarak kamu hukuku kuralları uyarınca şartlarına uygun olan herkesle akit yapmak ( yani müşteriyi hayvanıyla kabul etmek ) zorunluluğu vardır. Tıpkı PTT’nin , Su/Elektrik dağıtım kurumu veya  Belediyelerin yapmak zorunda olduğu gibi. Kamu kurumları zaten bir çok  durumda mecburen tekel durumunda olunca sözleşme yapmaktan imtina edemez. TCDD ‘nin de hiçbir şekilde bunu reddememesi gerekir diye düşünüyorum. Aksi açıkça BK md2’deki hakkın kötüye kullanılması ve dürüstlük kuralına aykırılık oluşturur. Örneğin bu durumda akdin yapılmaması ( biletleme işleminin yapılmaması ) nedeniyle uğradığı bir zarar varsa bunu da tazmin yoluna gidebilir

Yani piyasada fiili tekel konumunda bulunan bir kişi topluma yönelik bir icapta bulunmuşsa, bu icaba karşılık veren herkese eşit davranmakla yükümlüdür. Eşit davranma yükümlülüğün ihlali doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırılık oluşturacağı kesindir.

Bu piyasada hakim durumda olma sözleşme kurma zorunluluğunun tanınması için tek kriter olmamakla birlikte en önemli nitelik . Burada önemli olan kişilerin ihtiyacını başka bir kişi veya işletmeden sağlayamayacak olmasıdır. Bunun dışında fiili bir tekelin kamu yararı veya piyasanın işleyişi bakımından vazgeçilmez olması şartı aranmaktadır. Aynı alanda birden fazla tekel durumunda işletme bulunuyor ve bunlardan hiçbiri sözleşme kurma talebini kabul etmiyorsa, hangi işletmenin sözleşme kurma yükümlüsü olduğu konusu problem olarak karşımıza çıkacağını görebiliyorum

Görüldüğü üzere tekel durumunda olan işletmecilerle , bunlara karşı kendi kurallarını dayatmak isteyen bireysel tüketici arasındaki uzlaşma daha çok su götürecek. Çünkü biliyorumki yasa kadar tasa da gerekiyor . Almanya'da ,Çekya’da ,İsviçre’de , Avusturya'da , İtalya'da gemilerde metrolarda trenlerde hatta belediye otobüslerinde adeta toplumla sosyalleşip yolculuk hayvanlar herkeste bir gülümse yaratırken biz de bu ortadoğunun dayatmacı kültüründen dolayı kendisine yer bulamıyor.

 

Zaten çok yakında hayvanları ile otobüslere binmeye çalışan ama yönetmelik olsa bile bunları otobüslerine kabul etmeyen işletmecilere dair bol bol haber okuyacağız gözüküyor. Toplum hayvanlarla , doğayla birlikte yaşamaya evrilmeye başladıkça , stklar buna öncük ettikçe zaman içinde bu da aşılacak. Düşününki Haytap halkla ilişkiler çalışmalarını tam gaz enerji ile kullanana kadar "bir kap su" , "hayvanlarınızı  terketmeyin" ,  "petshoplardan hayvan almayın"  , " faytonlu atlara binmeyin" "kabahatler kanununda çıkması gereken yasa" ,  " peşin fiyatına 4 taksitle ceza" ,  " aferin oğlum yasası " , hayvanat bahçelerine yunus parklarına gitmeyin  kampanyaları yoktu bile. Hayvanseverler bile ya da çook eski dernekler bile bu konulara temas etmemişlerdi. Oysa bugün bu gibi marjinal denilecek kavramların bile topluma yayılmaya başladığını yavaş yavaş görüyoruz. Bunlar birden bire durduk yere hele bireysel çalışmalarla olmadığını gözlemlememiz irdelememiz gerekiyor. toplu taşımadaki hayvan taşımacılığı da buna benzer olarak zaman içinde bu tasaların stklar tarafından daha da kitleselleştirilmesi ile gelişecektir. 

Ülkemizde deniz ya da göl olmadığı için (!) gemi ulaşımına girmek istemiyorum. Yıllar içindeki burada karayollarına bağımlı öyle bir tekel oluşturulduki ,isteseniz Istanbul'dan Çanakkale'ye ya da İzmire , Antalya'dan Bodruma , Samsun'dan Istanbul'a keyifli bir gemi yolcluğu zaten yapamıyorsunuz. Tekel durumu ister istemez yıllar içinde demiryolundan denizyolundan karayoluna kaydırılıp bizler tek bir ulaşım çeşidine mahkum edildik. Avrupa'nın Barselona -Madrid’ten sonra en yoğun uçuş hattı İstanbul - İzmir hattı olmasına rağmen herkes bu hatta mecburen karayolu kullanmak durumunda. Demiryolu ve Deniz yolu önümüzdeki en az 30 yıl boyunca yapılmaması için sözleşmeler imzalandığını biliyorum. Bu durumda sizin uçak dışında mecburen tekel oluşturmuş karayolu işletmecileri ile biletleme işlemi yapmanız ancak onların da farklı bir çok şirket olduğundan bahisle bu sözleşmeyi yapmamak konusunda aralarında bir çeşit tekel oluşturmamaları gerekiyor ki umarım bu konuda yanılırım

Ulaşım konusunda tek sorumlu olan işletmeciler gibi gözükse de hayvan sahiplerine de büyük sorumluluklar düşüyor. Genel olarak gözlemlediğim bu ülkede herkesin birbirine dayatma kültürü içinde olması . Bu kültürle doğup büyüyüp mücadele ediyor. Yani sigara içen kişi içmeyene , politikacı karşı görüşten birisine ,  dinci bir kişi ise  karşı tarafa , ya da geçici olarak bir belediye başkanı fikirlerini hep dayatıyor zorluyor benimsetmeye çalışıyor. Restaurantların en güzel açık alanları sigara içenlere ayrılıp içmeyenlere zorlama yapılıyor. Her türlü dayatmalı ses gürültüsü ile her türlü baskı ile bir toplum büyüyor.  Aynı şekilde hayvan sahibi kişi de herkesten kendi hayvanını sevmesini bekliyor. Çoğu zaman kuralları zorluyor , tasmasız , ağızlıksız toplu kullanım yerlerinde hayvanı gezdiriyor , lokantada kanepe üzerine çıkartıyor , hele kalabalık bir vapurda kedisini kafesten çıkartmak istiyor. Yani dayatıyor. “Kabul edeceksin , bu da bir canlı , yaşam hakkı vs” falan filan diyor.

Herkesin birbirine dayatma yaptığı yerde kurallara bir batılı gibi sonuna kadar uymak isteyenler de var haliyle. Onlar da bu işten en fazla zarar görüyorlar.

Örneğin bir otobüsün içine iki tane büyük ırk köpeği ile binmek isteyen kişi ağızlıklı ve tasmalı olsa bile son derece sıkıntı yaratacağını şimdiden öngörebiliyorum. Ya da tren içindeki boş koltuğa kedisini köpeğini koyup ayrıcalıklı sınıf gibi kendisine muamale edilmek istendiğini de şimdiden görebiliyorum

Evet yönetmeliğe böyle bir madde koyulması uzun süredir istenen bir çalışmaydı. Çünkü tüketici alışkanlıkları yavaş yavaş değişiyor. Örneğin THY ağırlıklı olarak yurtdışından para kazandığı için yemek menüsünde inanılmayacak derecede fazla vejetaryen / vegan hatta menüleri olduğunu görüyorsunuz. Bu durum genel müdürlerinin ya da yönetim kurulunun vejetaryen olduğundan kaynaklanmadığını herkes bir bakışta söyleyebilir. Ama yabancı tüketici baskısı THY yi bu kararı almaya itiyor. Ulaştırma Bakanlığınca 10/01/2020 tarihli yönetmeliğin de hem bu yüzden , hem STÖ baskısından değiştiğini de söyleyebiliriz.

Metro , metrobüs , vapur gibi ulaşımda ise büyükşehirlerle çalışan UKOME her ne kadar yetkili olsa da kentlerimiz o kadar yoğunki zaten isteseniz de uygar bir kentteki gibi değil hayvanınızla bisikletinizle bile binmek son derece sınırlı saatler içinde mümkün. Yasa izin verse de kentlerimiz uygar bir kentin nasiplerinden nemalanamıyor. Taksiciler ise bir yandan hem tekel durumundalar hem de kendi içlerinde diğer taksiye geçebilirsin deyip sözleşme etmekten yönetmelik çıkmış olsa bile imtina etme kurnazlığında olacaklardır. Hem genel olarak hseverlerin tutumu  , hem işletmecilerin kültürel yapısı , hem kentlerin pis ortamı , kent içinde henüz hayvan kabul etmeye müsait değil.

 

Toplumun bir çok konuda bilinçlenemeği bir yerde hayvan ve çevre hakkına  karşılıklı dayatmalar nedeniyle sıra gelemiyor.

10.01.2020