https://www.haytap.org/tr/don-kisotun-kosesi/musluu-vanadan-kapatmak-?anahtar=musluk
(*) Musluğu Vanadan Kapatmak
Sizlere hemen çarpıcı örnekler vererek işe başlayalım konuya dilerseniz :Bir çift kısırlaştırılmamış köpekten 6 yılda ortalama kaç köpek ürer eğer kontrol etmezseniz biliyor musunuz ? Kısırlaştırılmamış bir çift köpekten beşbin tane sokak köpeği üreyebiliyor. Ortalama küçük bir kasaba boyutu kadar. Bunu bildikleri için de hala zehirliyorlar ya da hücre evini aratmayan barınaklara bu hayvanları istifleyip orada can çekişerek ölmelerini bekliyorlar. Hayvanların populasyonun bu şekilde artmasında suç onların mı acaba ? Yoksa toplu itlaflarla kendi üzerimizdeki görevi yerine getirmeyerek , bunu dış dünyaya unutturmaya mı çalışmak ? Toplu zehirleme ya da vurarak kent ortasında katliam eğer bir çözüm olsaydı bugüne kadar başarılı olunmaz mıydı ? Bugüne kadar canice öldürme yapmayan belediye var mı hiç ?
Siz zaten öldürmeye başladığınız zaman doğa yasası gereği onlar bir batında 4-5 tane yavru yapacaksa kendi türünü korumak için bu sefer bir batında 10-12 tane bile yavru doğurabildiklerini bilmiyorsunuzdur. Yani itlaf da etseniz , barınağa da tıksanız , onlara zulüm de yapsanız , yurtdışına da yollasanız , Hayırsız adalara atalarımızın yaptığı gibi oralara atıp aç da bırakıp birbirlerine parçalatsanız sorunu çözemiyorsunuz.
Bu arada ben size samimi bir itirafta bulunayım mı…? Yukarıdaki rakamı lütfen beşbinden altmışbine çıkarın…! Unutmuşum 5000’de kalmış…6 yılda altmışbin hayvancağız..sokaklarda barınaklarda trafik kazalarında…itlaf ekiplerinin zehirli iğnelerinde…Kısırlaştırma bile bu kadar sayı ile başa çıkamaz…hem maliyeti , hem emeği gereği…altı üstü iki kedi köpeği kısırlaştırmamanın ulaştığı rakamın korkunçluğunu size bir kez daha vurguluyorum…tam altmışbin…! Yani oturduğumuz evin tavanından şarıl şarıl su akıyor , bizler ise yeri temizlemeye çalışıyoruz. İtlaf ederek , barınaklara tıkarak , mahkeme kararıyla evlerden tahliye ederek. Suyun akmasına izin var , ama akan suyu temizlemek için başvurmadığımız canilik yok ! ÇÖZÜM :
Bu yazıda amacımız asla üzülmek şikayet etmek ağlama duvarı olarak birbirimize dertlerimizi anlatmak değil. Amacımız çözümü de göstermek.
O zaman okumaya devam edelim. Türkiye’ye kaçak yollardan ( yani ithal edilen ) getirilen yavru köpekler, 500 ila 2000 dolara satılsa da, hızla üremesi sonucu bir süre sonra sokak köpeğine dönüşmekte. Bu canların maliyeti ise özellikle bunları eski doğu bloku ülkelerinden getiren beş parasız pulsuz turistler sayesinde büyük bir ticarete dönüşmüş durumda. Bir başka deyişle , bunların maliyeti onlara ortalama 20-30 dolar arasında . Bu yavru canlar ise bavullar , poşetler içinde havasız ortamlarda yurda kaçak olarak sokuluyor. Petshoplara geldiğinde ise bu köpekler zaten yavru olmalarının getirmiş olduğu sevimlilikle hemen satılıyor…Satılamayan yavrular zaten sokaklarda…satılanları da benzer akıbet bekliyor..sonra bir bakıyorsunuz İsviçre Alplerinde yaşaması gereken St Bernard köpeği Marmaris’te sokak köpeği olmuş.Neden ? Sahibi bakamamış.Yavru iken zevkini tatmış. Canı sıkılmış.Tüyü var , pisliği var , komşum istemiyor , çocuğum bakamıyor diyip kendini de kandırıp bir barınağın önüne atmış ya da sıcak bir iklim de çöplerden beslensin diye terk etmiş..
Öte yandan Türkiye’de birçok Hayvan barınağı resmi ölüm kampı haline geldi. Bu hayvanları burada tutarak , içeriye gönüllüleri almayarak ve her hafta içerdeki sayıyı değiştirerek zaten resmi yoldan itlafın önünü açmıyor muyuz. Sadece İstanbul’daki barınak sayısı 40a çıktı. Hangi vicdan , gözleri kapalı olarak ve bunları bilerek günlük yaşamına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilir ? Bu köpek sonradan ne yapar ? Ne eder ? Sakatlanır mı ? İkim verir ? kim bir daha sahiplenir diye düşünmek yok Sonra buyurun size binlerce “cins sokak köpeği”…..itlaf edilmeye hazır ..işkenceye hazır…kuduz vs gibi hastalıkların yayılması için bahane ve hatta insan sağlığına tehdit
Ayrıca , siz nasıl yurtdışına istediğiniz köpeği götüremiyorsunuz bu ticaretin bu aşamaya gelmesine neden olan görevlilerin de birkaç dolar rüşvet uğruna bırakın hayvan katliamını, kuduz vs gibi ülke insan sağlığına verdiği zararı da düşünün. Yani gözler gümrükte kapandığı için oluşan pazara bakın. Devletin vergi kaybı bir yana, kaçak ithalat adeta malum taşıyıcılar sayesinde körüklenmiş durumda ve onların üretmesine ve satmalarına izin verdikleri bu canlar sayesinde bu hanfendilerin 1 haftalık istanbul tatilleri de bedavaya gelmekte.
Nasıl olsa Eminönü , Surdibi , büyük alışveriş merkezlerindeki hayvan satan dükkanlar , bu kadar barınak olmasına rağmen bu işe çanak tutarken ; ihbar edilen kurumlar “ bir de itle köpekle mi uğraşacağız bu sıcakta ? ” diye denetlememekte…ama belki ileride kendi çocuğunu sokakta ısıracak bir köpekten bulaşacak kuduz hastalığı bilinci olmayan devlet memurundan bunu mu düşünmesini bekliyorsunuz ?
Bir yandan sat , bir yandan terk et veya zehirle. Her türlü parayı bu canavar sistem içinde zavallıcıklar üzerinde kazan. Ufak bir olayda da suçu hayvanların üzerine at. Artık bu döngü bir ticari sektör haline gelmiş durumda. Bu döngüden ciddi olarak para kazanan tacirler (!) de ortaya çıkmaya başladı. Sizce bunu binlerce fok balığını öldüren , kürk için hayvanları öldüren , balinaları katledenlerden ne farkı var ? Kaldıki toplumu arkanıza almadan , halkla ilişkiler çalışmaları yapmadan , devlet desteği sivil toplum örgütü işbirliği sağlayamadığınız sürece kısırlaştırmanın da tek başına anlamı yok çünkü devlet bu sefer kısırlaştırılmış ve küpeli hayvanları gözünü kırpmadan yine öldürüyor. O zaman diyorsunuz ki bari kısırlaştırılmasın. Demekki toplumun desteğini , eğitim çalışmalarını , diğer stklar ile yapılan çalışmalar yapılmadığı sürece buraya harcanan emek , para ve enerji de boşa gidiyor.Tüm bu gizli sorunların yanında , ölüm ve işkence kampı haline gelen hayvan barınaklarıyla da sorun çözülemeyecektir. Kaçak İthalat trafiği ile musluk tepeden akmaktadır ama bizler hala yeri temizlemekle uğraşmaktayız. Yani , aslında tüm enerjimizi musluğu kesmeye adamamız gerekirken biz hâlâ kendini hayvan sever diyen ancak belki sıradan vatandaştan hayvanlara daha fazla zarar veren kişilerin kaprisleri ile bilinçsiz olarak yapmış oldukları hataları temizlemekle zaman ve enerji kaybettiğimizi kime anlatabiliriz ?
Küçük , insana özgü basit mücadeleler içinde aysbergin su üstündeki yüzeyini bile görmek istemiyoruz. Nasıl olsa “can”larımızın dili yok ya ? Kimi kime şikayet etsinler ?
HABERTURK GAZETESİ
10 ARALIK 2009